Yekten söyleyeyim, bu ülkeden nefret ediyorum. Ve çoğu zaman bu ülkeden bir bok olmaz diye serzenişte bulunup izlediğim, okuduğum bir haberi yarıda bırakıp geçiyorum. Hatta haziran seçiminde hayatımda ilk kez bu kadar yoğun oy kullanmama fikri dolanıyor kafamın içinde. Çünkü artık bu ülkenin insanlarına hiç inanmıyorum.
Sonra bir şey oluyor, Ali İsmail'e atılan son tekmeyi görüyorum nette, Ethem'in annesini. Mesela daha bu sabah, saat 7'de servis beklerken, geri dönüşüm işçisi 14-15 yaşındaki çocuk yolda sepetini çekmeye çalışırken, öküzün biri çocuğu baştan aşağı ıslatınca, diyorum bu ülkeyi insanın piçine bırakmamak lazım.
Bu akşam da bu çocuğu gördüm sözlükte. Şükür edebiyatından her zaman nefret ettim, çünkü bu ülkede çocuklar açlıktan ölüp birileri götünü yatağından kaldırmadan sefa sürerken hiçbir zaman samimi ve doğru gelmedi. Ama çocuk hayata 3-0 yenik başlamasına rağmen mücadele ediyor ve o kadar net ki benden çok daha fazla inancı ve ümidi var geleceğe dair. Biraz utandım, biraz kızdım kendime.
Şu yazıyı bir anlık kafamda çakan bir şimşekle yazdım, belki yine haziran'da oy kullanmayacağım, belki yine nefret edeceğim bu ülkeden. Ama ne olursa olsun bu ülkeyi, bu toprakları katillere, hırsızlara, şerefsizlere bırakmamak lazım, en azından bu uğurda direnmek lazım.
Yaşar Kemal'in de söylediği gibi; o iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler, demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.
İşte o iyi insanların mücadelesine ortak olmak ve insanın piçine meydanı bırakmamak için direnmeye devam!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder