23 Aralık 2010 Perşembe

Kartalın Kanatları




Yıllar sonra kartalın kanatları mı açılıyor ne...

Merry Christmas



Çektiniz mi çenenizi!

11 Aralık 2010 Cumartesi

Bir İdeoloji Değil, Suç!

Faşizm; asla bir ideoloji, dünya görüşü değil bir insanlık suçudur.

Geçen sene Diyarbakır'a yaptılar bu sene ağızlarından salyalar saçarak bize. Federasyon görmezden geldi, savcılar onlar uzun zamandır uykuda zaten. Peki ne mi oldu? Polis ihmalkarlığı sonucunda, 6-7 senedir tribün kültürleri Beşiktaşıma sövmek olan, tek idealleri Beşiktaş taraftarını nasıl tahrik ederim olan Bursalılar en vakitsiz zamanda Şeref Bey'e getirildi ve olması beklenenler oldu. Nihayet müthiş adalet sistemimiz devreye girdi ve 2 maç seyircisiz tarafsız sahada. HELAL OLSUN!

Şimdi bu cezalar verildiği için bir sonraki maçta Bursalılar ve biz kolkola olacağız. Yaptıkları faşist tezahurat mı onu da sanırım bizden başka kimse duymadı.

8 Aralık 2010 Çarşamba

Kim Suçlu?

Küfreder misiniz ya da ilk kaç yaşında küfrettiniz?

Peki kavga ettiniz mi hiç?

Yaşı önemli değil etmişinizdir. İnsansınız sonuçta, sinirleneceksiniz, köpüreceksiniz. İnsan olmanın doğasıdır. En azından bir siktir çekmişinizdir. Kavga? O da olmuştur. Mahallede top oynarken bir omuz atılmıştır en ufağından.

Bu aralar gündem bunlar malumunuz. Sporda özellikle futbolda şiddet, küfür. Sokakda yürürken küfür duymayınız var mı? Akşam haberleri açın şiddet dışında haber var mı. Polis öğrenci dövdü, Taksiciler birbirini bıçakladı, kurbanın ailesi katili linç etti gibi. Peki stadyumlardaki şiddete gelince sanki orası ayrı bir yermiş gibi davranılıyor. Televizyonda gördüğünüz insanlardan ne farkı var stadyumlardaki insanların. Onlar şiddetin içinde yer alınca niye birden garip oluyor. Olay ne Beşiktaş ne Fener ne de Bursa olayı. Sorun daha büyük. Spor yasaları çıkacakmış. Holiganlar maça alınmayacakmış. Spor polisi olacakmış. Çözecek yani bunlar olayı. Hadi canım diyorum. Haftasonu İnönü'de olan olaylar stad dışında oldu di mi? Sen ordaki adamları, bıçak sopa taşıyanların hepsini tespit et, stada girişlerini engelle. Çözülücek mi sorun çıkmayacak mı kavga yine. Bizi yönetme derdindekiler dile getiremiyor ama asıl sorun özgürlük, kendini ifade sorunu. İnsanlar kendini öyle ifade ediyor. Birbirlerine saldırarak.

Çarşı 80'lerde kuruldu. Peki neden 80'lere denk geldi bu oluşum. 80 darbesine denk gelmesi tesadüf mü acaba. İnsanları fişlediler bu ülkede. Fikirlerini söylemesini engellediler. Hala da buna devam ediyorlar. İnsanların gazını almak için stadyumları gösterdiler. Sonra ne oldu tribün savaşları. Şimdiki durumun da sebebi bu. Bu ülkede bir çok insan sosyo-ekonomik sınıfından dolayı dışlanıyor, bu ülkede bir çok insan tipine bakılıp GBT sorgusuna tabi tutuluyor. Böyle bir toplum yaratıp, nasıl insanlardan sukunet beklersiniz. Adaletin olmadığı yerde hangi yasa düzen sağlayabilir. Sporda şiddet için yasa çıkar ama adalet yoksa o sopalar çıkmayacak mı tekrar gün yüzüne.

Senin basının her Bursa Beşiktaş maçları öncesi bak 2004 yılında da böyle olmuştu diye haber yaparak, insanların beyinlerine nefret tohumlara ekerse hangi yasa, hangi polis şiddeti önleyebilir.

Senin polisin elindeki gücü güvenlik için değil kendi hükümdarlığı için kullanırsa hangi adalet sistemi şiddeti önleyebilir.

Senin çıkardığın yasa eli yüzü düzgüne dakikada uygulanıp ama tipi yüzünden GBT sorgusuna tabi tutulan adama uygulanmıyorsa sen nasıl insanların aileleriyle maça gelmesini sağlayabilirsin.

Bu ülkenin kaderini tayin etme yetisine sahip olanlar sorunun sporda şiddet değil toplumda şiddet olduğunu anlamadan haftasonu yaşananlar daha çok yaşanır. Yine yasalar çıksın, yine özel polisler olsun ama aynı zamanda toplum için de bir şeyler yapılması gerekiyor. Elbet yine olay olacak, rakip takım sahaya çıkarken seyirciler yuhalayacak belki de küfredecek ama bu rakip olmanın doğasında var. Ne kadar büyük rakip olursan da ol şiddet hiçbir şekilde bunun içinde yok. Onun için ilk önce yöneticilerin kim suçlu demesi lazım, bizde de suç var demesi lazım. Kulüpler, taraftarlar bu sorunda zurnanın son deliği çünkü.

30 Kasım 2010 Salı

Hazretlerine...



Benzemez kimse sana...

10 Kasım 2010 Çarşamba

10 Kasım

...yaşıyor dört köşesinde vatanın
yaşıyor damar damar yüreklerde.

...altın saçları dalgalanıyor rüzgârda,
mavi gözleri ışıl ışıl görüyorum...

20 Ekim 2010 Çarşamba

Gönlümüz Beşiktaş...

Gönlümüzün Beşiktaş ama aklımızın malesef Beşiktaş demediği maçlardan biri geliyor. Beşiktaş - Porto.

Quaresma yok, Guti yok. Bu iki futbolcu Beşiktaş'ın her şeyi mi? Belki değil ama Sarı Melek'in oynatmaya çalıştığı sistemin iki kalesi. Schuster geldiğinden beri topu ayağında tutan, oyunu rakip sahaya yıkan, savunmayı önde kurup rakibi kendi sahasından rahat çıkartmamak üzerine dayalı bir oyun sisteminin peşinde. Şartlar ne olursa da olsun bundan vazgeçmiyor. Şu an taraftar da sonuna kadar arkasında. Uzun zaman olmuştu gol yedikten sonra, abi atarız bir tane elbet demeyeli. Ama işte bu hissiyatı veren sistemin iki sac ayağı malesef sakat. Yani topu ayağımızda tutan Guti, oyunu rakip sahaya yayan, hücum gücüyle rakibi kolay kolay sahasından ayrılmasına izin vermeyen Quaresma sakat.

İşte bu sebeblerden ötürü gönlümüz ile aklımız bir değil bu maç için. En azından benim için böyle. Quaresma'nın yerine kime koyarsak koyalım O'nun yerini asla dolduramayacak. Zaten kaç tane bu stilde futbolcu var ki, bizde bir de yedeği olsun. Guti ise, Ernst biraz biraz yapmaya çalışıyor, çakma Brezilyalı Tabata saç baş yoldurarak bazen Guti rolüne soyunuyor ama hiçbiri Guti etmiyor. Guti öyle bir adam ki, ceza sahasına derinlemesine attığı her pas öldürücü. Ceza sahasına yaklaştığı her an önündeki her futbolcuyu pozisyona sokabiliyor. Ernst? Tabata? Malesef ki hayır. Zidane'nin söylediğine dair bir laf var, Guti'den hızlı olabilirsiniz, daha yetenekli olabilirsiniz, daha iyi teknik kapasiteye sahip olabilirsiniz ama asla ondan daha zeki olamazsınız. Biz kafi seviyede Guti'nin zekasına ayak uyduracak bir komple bir takım olamadık ki Guti'nin tam manasıyla yerini doldurabilelim.

E peki ne olacak. İşte burda gönlüm devreye giriyor. Şeref Bey'de bir çok defa dünya devleri dize getirildi. Barcelon, Liverpool, Milan. Porto asla bunların ayarında değil. Neden yine redbull içmiş bünyeler gibi oynayan bir takım sahada olmasın.

Futbol mantığım işimiz çok zor diyor, ama Beşiktaş mantığım umudunu kesme diyor. Stadda olsak da olmasak da...

Gücüne güç katmaya geldik,
Formanda ter olmaya geldik...

17 Ekim 2010 Pazar

Türk Futbolu

En güzel açıklamasını şuan tu kaka dediğimiz Gus Hiddink yapmıştır; ''biz dünya birincisi gibi konuşmayı seviyoruz." işte olay bundan ibaret. Türk futbolu diye bir ekol yoktur. Saman alevi derler ya işte öyledir türk futbolu. güzel bir hava, kaliteli bir jenerasyon yakalanırsa ancak Türk futbolu diye bir kavram çıkar. Hiddink'in dediği gibi kaf dağından inmemiz lazım. Eğer inmezsek 2002'de dünya kupası oynar bir daha yanından bile geçemeyiz. Euro 2000'ne gider 2004 yılında tv başında olur, 2008'de esen rüzgarla yarı final oynarız.

Lafı edilen türk futbolunda altyapı üstyapı hiçbiri yerine oturmamıştır. Senelerdir dillendirilen Galatasaray altyapısı Arda ve Emre'den başka kimi üst düzey olarak türk futboluna sunabildi, zamanında altyapısıyla efsane seneler yaşayan Beşiktaş seneler sonra Necip Uysal bayramı yaşıyor. Fenerbahçe'nin hali ortada, bir maç oynayan Okan Alkan yıldız ilan ediliyor. Trabzonspor 23 yaşındaki Mustafa Kumlu'yu geleceğin yıldızı diye ilan ediyor. Bursaspor'un üst düzey tek oyuncusunun milli takım kampında yeri bile yok malesef.

Ülkemizde futbolu yönetenler günü kurtarma hevesinde, eldeki jenerasyona dayanan adımlar atıyorlar. Sistem, hedef yok. Dünyada sadece bizde futbol oynanıyor zannediyorlar. Rakibimiz bile olamayacağı söylenen Belçika'da, Vincent Kompany, Eden Hazard, Marouane Fellaini, Axel Witsel, Romelu Lukaku bu genç beş adama avrupanın üst düzey takımları milyon dolarlar ödemeye hazır. Bizde kim var, son on yılda bu ayarda kaç oyunu çıkardık. Bedel olarak bunlara yaklaşabilecek Arda Turan dışında futbolcumuz var mı?

Temeli kurmadan inşaata başlayınca işte gün gelir azeri kardeşlerimiz böyle madara eder bizi. Sonra Almanya'yı evinde 3'lesen ne geçer eline. Ülkemiz futbolunda söz sahibi olanlar ilk önce buna el atmalı, kaf dağından inip ayakları yere basmalı. İstedikleri kadar endüstriyel futboldan marka değerlerinden bahsetsinler, futbol öyle bir oyun ki istediğin kadar para dök, 44 ayak ve bir topla oynanıyor. Marka değerini sunumlar değil, aslında bu ayaklar ve top yükseltiyor. Bizim ilk önce ayaklarımızı yetiştirmemiz lazım. Temelimizi sağlamlıştırıp katları çıkmamız lazım. sonra desinler ki Türkiye 2012'de yok ama bunu acısını 2014 Brezilya'da çıkarır.

25 Eylül 2010 Cumartesi

Yeni Rakı

Yeni Rakı bu ülkede iki markaya ömür boyu sponsorluk sözleşmesi sunmalıydı. Biri malumunuz Beşiktaşım. Diğeri ise...



Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük iki sesinden biri. Birgün geciktirsek de saygıyla anıyoruz...

24 Eylül 2010 Cuma

Kazım Kanat


Sen gittin gideli öksüz kaldı Beşiktaşım medyada...

Not: Resim malumunuz forzadan

21 Eylül 2010 Salı

Bir Derbi Daha Geçti.

-Uzun zaman olmuştu kesin atarız bir tane tadında maç izlemeyeli.

-Televiyondan gücüne güç katmaya geldik haykırışlarını duymak ayrı bir hazdı.

-İbrahim Üzülmez'in mahalle serserisi tadında futbol oynayan Emre'yi yere yapıştırışıp, mahalleye yeni gelen delikanlının serseriyi aşağı indirdikten sonra serserinin o yenilmiş bakışını görmek aldın mu boyunun ölçüsünü dedirtti. Yiğidimin sağ bekteki performansı ise tek kelimeyle harika.

-Fabian Ernst? Gerçekten Üstün Alman Teknolojisi. Nefesine, ciğerine, yüreğine sağlık.

-Orta Sahada bir maestroyu görmeyi özlemiştik. Özgüven, lidierlik, zeka, teknik hepsi onda toplanmış. Saygılar Guti Haz.

-Cenk Gönen için bir daha dedim 1 numara onun diye. Oyuna girdi ve Alex'in sol ayağıyla 6 pastan vuruşunu yine o inanılmaz refleksiyle duman etti.

-Nihat Kahveci. Haydi be!

-Quaresma? Eminim o renkli stadda sırf seni izlemek için gelen renkliler vardı. Topuklarına sağlık.

-Beşiktaş Taraftarı. Metrobüs kısmı hariç içinde bulunmaktan gurur duyduğum güzel insanlar.

-Bilica, Emre gidin bu ligten, sizin gibi futbolcuların alayı gitsin. Futbolu futbol olmaktan çıkarıp kavgaya, itiş kakışa sürekleyen futbolculardan nefret ediyorum. Rakibine saygısı olmayan, tükürükler saçmadan derdini anlatamayan futbolculardan nefret ediyorum!

17 Eylül 2010 Cuma

Beşiktaş Yenilir!

Ercan Saatçi insanının gazetesi Fenerbahçe'nin bizi yenmesi için on neden açıklamış. Eyvallah sağolsun uğraşmışlar, güzel beyinlerini yormuşlar. Amma velakin ben durumlar tümüyle ters olsaydı nasıl olurdu bu nedenler diye düşündüm. Yani şimdiki Fenerbahçe biz, biz ise Fenerbahçe...

1.Fenerbahçe'nin derbilerdeki diğer iki büyüğe üstünlüğü.

-Beşiktaş'ın derbilerdeki üstünlüğü aşırı bir özgüven ve rehavet getirebilir. Bu yüzden Beşiktaş yenilir.

2.Cüneyt Çakır Beşiktaş'a ters geliyor.

-Cüneyt Çakır'ın Fenerbahçe'ye hep ters gelmesinden mütevellit, BJKli futbolcular zaten bu hakem bizden diyip türlü oyunlara girecekler ve maçı eksik tamamlama ihtimalleri artacak. Bu yüzden Beşiktaş yenilir.

3.Beşiktaş'ın her hangibir yenilgiyi telafi şansı var. Fenerbahçe ise kazanmak zorunda.

-Beşiktaşlı futbolcuların kazanma mecburiyeti onları gereksiz bir strese sokacak bu durum da performanslarını etkileyecek. Bu yüzden Beşiktaş yenilir.

4.Beşiktaş yorgun, Fenerbahçe bir haftadır bu maça hazırlanıyor.

-Fenerbahçe sezonu erken açtığı için rakiplerine oranla daha çabuk form tuttu. Formsuz Beşiktaş yenilir.

5.Schuster'in rotasyonu. Kadro istikrarsızlığı.

-Aykut Kocaman'ın Benitez vari rotasyonu bütün kadroyu hazır tutuyor. Kim oynarsa oynasın Beşiktaş yenilir.

6.Fenerbahçe'nin saha avantajı.

-Gergin derbi atmosferi tribünleri gerecek ve bu sahadaki Beşiktaşlı futbolculara tesir edecek. En ufak bir yanlış harekette tribünler sahaya inmeye başlayacak. Bu yüzden Beşiktaş yenilir.

7.Fbli yöneticilerin Samandıra ziyaretleri motivasyon arttırıyor.

-Bjkli yöneticilerin Nevzat Demir Tesislerinden çıkmaması Schuster'in hakimiyet alanına etki ediyor. Her yöneticiden çıkan ses kadro kurmakta teknik heyeti karışıklığa sürüklüyor. Bu sebeble Beşiktaş yenilir.

8.Schuster'in ilk derbisi.

-Aykut Kocaman çıkacağı bu ilk derbide ilk galibiyetini almak için bütün mesaisini bu maça harcıyor, türlü engellenemez taktikler deniyor. Beşiktaş'ın hiç şansı yok.

9.Fenerbahçeli futbolcuların bütün alacakları ödendi.

-Bütün alacakları yatan Beşiktaşlı futbolcular zamı almış memur gibi rehavete sürüklenecek. Fenerbahçe'ye direnemez bile.

10.Schuster'in riskli oyun sistemi.

-Aykut Kocaman'ın risk alan hücum futbolu rakip defanslara korku salıyor. Savunmaya santra çizgisine kadar çekmesi rakibi sahasına hapsetmesini sağlıyor. Bu yüzden Beşiktaş 5 golden aşağısını yemez.

12 Eylül 2010 Pazar

Finaldeyiz...


...memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler...

Ey türk istikbalinin evlâdı! işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!

2 Eylül 2010 Perşembe

Hoşgeldin


"Ben Trabzonsporluyum ama bu formayı giydiğim müddetçe, takıma katkıda bulunmak için bana yakışanı yapacağım."
Hoşgeldin Fatih Tekke, sırf bu dürüstçe açıklamandan dolayı sevecek bu taraftar seni en azından saygı da kusur etmeyecek.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Beşiktaşlı Değillerdi Hiçbiri

Marco transferi yerinde, ihtiyacımız olan bir transferdir. Olayı sadece teknik taktik açısından değerlendirirsek kimsenin lafı olamaz. Peki teknik taktik açıdan bakmazsak sadece...

Rüştü Reçber
Ali Güneş
Emre Aşık
Okan Buruk
Ali Tandoğan
Marcio Nobre

Rüştü hariç hiçbiri pek içime sinmedi. Rüştü biraz farklıydı en azından saygım sonsuzdu. Ama diğerlerini hiç koyamadım o güzel formanın içine. İnternette şimdi Rico Paşa Marco kavgası konuşuluyor. Konuşulması da normal. Ali Tandoğan İbrahim Üzülmez vukuatı gibi.

Şeref Bey'e gittiğimde isimleri yazılan hiçbir futbolcunun adına yapılan tezahuratlara eşlik etmedim, onlar çünkü gözümde Beşiktaşlı değillerdi. Marco da onlardan farksız değil. Tek dileğim aldığı paranın o kutsal formanın hakkını versin. Schuster de Necip'i kesip bu kavruğa forma falan vermesin.

24 Ağustos 2010 Salı

Marco Aurelio Transferi.


Ntvspor haberi duyurdu, bize de hayırlı olsun demek düşer. Artık at topu Fink'e esprileri de tedavülden kalkmıştır. Yerinde bir transferdir. Ernst, Necip sezon boyu o bölgeye yetmezdi. Keşke şimdi Robinho geleceğine bir sağ bek gelse. Beşiktaşım dadından yinmez olsa. Erhan Güven ile işimiz çok zor çok. Acaba antremanlarda Q7 buna neler yapıyordur düşünmek bile istemiyorum. Yönetim duy sesimizi boşver Robinho'yu al Dani Alves'i.

20 Ağustos 2010 Cuma

Lale Devri mi Yoksa?

Neyi hedefliyoruz bu sene? Toto Lig, Türkiye Kupası ya da Avrupa Ligi. Peki neye ihtiyacımız var bunları hedeflemek ve hedefe ulaşmak için. Toto Lig için Quaresma, Guti ve tabi ki Robinho gerekli midir? Son iki seneye bakarsak pek de gerekli değil. Peki Avrupa Ligi için? Son yıllara bakarsak, Zenith, Shaktar, Fulham kadrolarında superstar diye tabir edilen futbolculardan yoktu. Birinci şart komple takım olabilmek günümüz futbolunda. Quaresma var, ekonomik açıdan gayet başarılıdır, Guti transferine laf eden olur mu, olmaz. Ama gel gelelim defans dörtlümüze. Sağ bek Erhan Güven geçen sene dış kapının mandalı yaptığımız adam. Stoper Zapo geçen sene tu kaka dediğimiz adam. Ferrari desek, Sivok Ocak'a kadar yatacağım arkadaş demese büyük ihtimal O'nu da yollamıştık. Sol bek desem zaten yıllardır aynı. Bu ortamda Robinho transferi (gerçekleştiğini düşünürsek en azından peşinden koştuğumuzu) lale devrindeki zevki sefadan başka nedir. Esmerin lütfetmesi için harcanacak para niye geleceğimize harcanmaz. Nihat'dan sonra 10 yıl bekledik Necip geldi, şimdi yine bir 10 yıllık periyot mu geçecek. O parayla niye geleceğe yatırım yapılmaz. Hadi anladık oyuncu izlemek için adam barındırmıyorsun dört bir yanı gezecek. Bari football manager al, bak Everton yapıyor aynısını. Yine bul sponsorunu, harca paranı 2 sene sonra 2 katını kazan. Nedir bu çıldırt bizi başkan durumları. Barcelona, Milan, Manchester United, Juventus, Liverpool, Chelsea gibi kaleler bile bu sene transferde azıcık soluklanalım arkadaş modundalar. Biz boş hayaller peşinde koşuyoruz. Geleceğimizi esmer bir çocuğa ipotekliyoruz.

Bu toprakların en büyük sorunu bu malesef. Sistemsizlik, kuralsızlık. Günü kurtarmak için içine girilen anlamsız yollar, alınan mantıksız riskler. Bunun diğer tarafı olan taraftar ise çıldırt bizi başkan konumunda. Beşiktaş artık taraftarından kopuyor. Milyon dolarlık bir holdingin malı olma yolunda gidiyor. Yönetim kurulu başkanının parası varsa Avrupa Ligi gelir ama ya takıma alınmayan zengin velet gibi, top benim ulan diye isyan edip çeker giderse. Aynı o zengin çocuk gibi topunu da alıp diğerlerini ortada bırakırsa. Biz kim için Seninle doğmuşum sensiz ölemem, dünyayı verseler yine vazgeçmem diye haykıracağız. Robinho için, 1 senelik zevk için niye Beşiktaş'ımızı satalım. Robinho burda simgedir sadece asıl sorun olmayan bütçelerle, çıldırt bizi başkan rolüne soyunmaktır. Beşiktaş'ın geleceğini zifiri karanlık yapmaktır.

Beşiktaş'ın ihtiyacı olan Robinho değildir. Temeldir, sistemdir. Quaresmalar, Gutiler alınmalıdır ama eldeki para da geleceğe, temele yatırılmalıdır. İşte o zaman 1-2 yıllık lale devirleri değil istikrarlı, yere sağlam basan devirleri yaşarız.

Asıl soru ve cevap şu. Sizi Necip mi daha çok heyecanlandırıyor yoksa Robinho mu? Robinho için dillendirilen paraya karşılık olarak 5 sene içinde 2 tane daha Necip garantisi verilse hangisini kabul edersiniz?

Benim cevabım mı, son günlerin en güzel lafı, Necip Beşiktaş'tır!

17 Ağustos 2010 Salı

Akılda Kalan...


Quaresma ve Süreyya Abinin o güzel sarılışıydı tabi ki.
Gol mü? Daha yeni başlıyoruz, daha çok göreceğiz gibi bu tip jeneriklik golleri.
Ve tabi ki BEMBEYAZ FORMA SİMSİYAH ŞORT güzelliğini tekrar görmek.
Son olarak ilk golde tribünde sevinen yavru kartallar.
Yolumuz açık olsun BEŞİKTAŞIM!

5 Ağustos 2010 Perşembe

Necip Uysal...

Ne Q7 ne Guti Hazretleri! Heyecanlanıyorum ayağına top gelince, uzaktan zımba gibi vuruyor ya deliriyorum mutluluktan, her olumlu pas verdiğinde, topu kapmak için her saldırışında helal sana diyorum. Allah nazarlardan korusun, Rıza Çalımbay'sın benim için, Metin Tekin'sin, Şifo Mehmet'sin. Böyle devam et sen her şey helal sana!

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Bu da Nerden Çıktı Şimdi?

Sivok 6 ay yok. 1 aya bile çok derken yarı sezonu kapattı. Büyük ihtimal sözleşme dondurulacak, Ferrari artık gitmez diye düşünüyorum, dileğim ise Ocak'da Sivok gelir Zapo gider.

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Belirsizlik

Yeni sezon yavaş yavaş başlıyor. Ama ben de bir kararsızlık. Ne olacak diyorum. Hilbert, Quaresma, Guti geldi ama hala soru işaretleri. Yıllardır beyaz forma bekliyorduk, geldi bir siyah şortumuz eksik. Yıllardık kartal gibi saldıran, parçalayan bir takım istiyorduk, Schuster geldi ama asıl isteğimizi daha tam göremedik. Oynadığımız takımlar belki bunları test edecek türden rakipler değildi ama insan bir şeyler görmek istiyor. O açlık şimdiden başına vursun istiyor takımın. Hala kadro belirsiz. Hangi yabancılar gidecek ya da yeni forvet alınacak mı.

Efsane bir sezon yaşayabiliriz ama aynı zamanda bir hayalkırıklığı yaşatan sezon da olabilir. Hilbert lanetli 9 numarayı giydi, Quaresma canı istese, kafasını kullansa karşısına çıkan rakipleri ezer geçer kimse tutamaz ama isterse işte. Guti, pardon Guti Hazretleri hala inanamıyorum aslında Beşiktaşım için oynayacağına. Galatasaraylı bir arkadaşla Guti'nin gelişini izlerken şöyle bir laf etti; Abi Quaresma tamam da Guti fazla be. İşte böyle bir adam, sözde Süper Lige fazla bir adam. Zidane ve Benzema'ya attırdığı gollerin birini bir derbi maçında attırsın bütün kapalı çıldırıp sahaya inebilir. O kalibrede bir adam. Onun için benim gözüm ne Hilbert'de ne Q7'de ne Nihat'da ne başkasında. Benim aklım da fikrim de Guti.

Eee peki kim gidecek. Nobre bavul dolusu para alıyor, Türkiye pasaportu yüzünden bu parayla takımda kalması ne derece doğru. Delgado... Sanırım artık gitmesinin vakti geldi. Fink'in kalması Necip'i kesecekse O da gidebilir. Necip için gidebilir. Holosko, sanki onun da hevesi kaçtı gibi, ne kadar yararı olabilir bize artık o muamma. Keşke Delgado ve Holosko'dan güzel para kaldırsak da, Bobo'nun yanına sağlam bir forvet alabilsek.

Bir de dillerde Ferrari. Biri gelip gel dese gidecek gibi basındaki haberler. Ama insanın da bu yalan dolan basına inanası gelmiyor. Ferrari'nin yerine oynacakları düşündükçe biraz ürperiyorum. Uzun bir maratonda defansta istikrarlı adamlar lazım. Türkiye'de işte bu diyebileceğimiz bir stoper var mı malesef yok. Yabancı alabilir miyiz? Alırız da neremize alacağız.
İşte hep soru işaretleri, belirsizlikler. Sezon yaklaşıyor iki hafta kaldı ve hala kadro tam belli değil. Önümüzdeki iki hafta çok şeyi belli edecek.

Bizim dileğimiz, Hilbert'in 9'un lanetini kırması, Q7'nin tribünle coşması, Guti'nin asistleriyle bizi sarhoş etmesi, Nihat'ın bol bol KAHVECİİİ anonsuna cevap verdirmesi, Necip'in işte yeni kartal diye manşetler attırması, Schuster'in bembeyaz forma simsiyah şortla kartal gibi saldıran bir takım yaratması... Haydi hayırlısı.

20 Temmuz 2010 Salı

Yine Gönlüm Hoş Değil...


Batuhan Karadeniz.

Geri dönecek falan diyorlar. Aman ha diyorum. Onun gibi "büyük" bir futbolcu için Beşiktaş gibi "küçük" camialar bir gömlek ufak gelir. Yazık etmeyin büyük krala.

20 Haziran 2010 Pazar

8 Haziran 2010 Salı

Uzun Zaman Olmuş...

İki ayı geçmiş yazmayalı. Yeni iş, yeni ev derken hayat rayına oturana kadar yazamadık. Dünya kupası, transfer sezonu derken yeniden başlıyoruz.

4 Nisan 2010 Pazar

Şike Mi Dayanışma Mı?

Bursa ve Ankaragücü'nün dostluğunu bilmeyen yok. Gerçi aynı ligde rekabet içinde olup, yani rakibinle, bu kadar yakınlık kurmayı hala anlamış değilim. Bursa maçlarında yaşanılanlar artık ekşitici bir durum aldı. Bursa'ya yenilen rakip takımın futbolcu, yönetim, teknik ekip ve taraftar karesinden en azından biri maçtan sonra veya önce yenilmekten mutlu olduğunu dile getiriyor. Şöyle düşünüyorum. Fenerbahçe şampiyonluktan kopmuş olsaydı, Beşiktaş, Galatasaray, Bursaspor sona birlikte gidiyorlar. Beşiktaş - Fenerbahçe maçından önce Aziz Yıldırım ve Yıldırım Demirören Papermoon çıkışında basın tarafında soru yağmuruna tutuluyor, Aziz Yıldırım Beşiktaş'ın şampiyon olmasını istiyoruz diyor. Ki buna benzer bir olayı hatırlar herkes ve devamında yapılan yorumları. Ne düşünür Galatasaray ile Bursaspor yönetimi, taraftarı. Ankaragücü maçı ortada, Kasımpaşa - Bursa erteleme maçının ardındaki açıklamalar ortada. Bursa ile maçı olan her takımın destekleyenleri 5 yese üzülmeyecek durumdalar. Ne bunun adı? Niye kimse napiyorsunuz kardeşim demiyor? Bir maçın şike diye adlandırılması için illa para transferi mi olması lazım. Bu işin spor ahlakı, spor etiği yanı yok mu? Medya bu kavramları niye dile getirmiyor?

28 Mart 2010 Pazar

Kısa ve Gerçek Hikayeler

Kırklareli'ye taşındığımızda çocuktum daha. Yan apartmanda komşumuz vardı, o zamana kadar gördüğüm babamdan sonra en hasta Beşiktaşlı'ydı. Önemli Beşiktaş galibiyet sonrasında korna çalarak eve gelirdi. Karısı apartman boyunca Beşiktaş bayrağını aşağı kadar sallandırırdı. Arabayı parkedip ee doğru yönelirken ağızdan şu kelimler çıkardı...

"Karıcım seni çok seviyorum ama Beşiktaş'ı senden daha çok seviyorum."

***

Bugün Beşiktaş'da 30A sırasında bekliyorum arkamda Galatasaraylı bir çift var. Formaları giymişler maça gidecekler, aralarında konuşuyorlar...

-Ya bu Beşiktaş taraftarı nasıl gördün mü 20bin kişiden çıkan ses 60bin fenerliden çıkmıyor. Resmen 2-0 dan ittire ittire maçı aldılar.
+ İnanılmaz bağırıyorlar cidden. Çarşı harika cidden.
- Çarşı ile alakası yok ki stada gelen herkes bağırıyor.
+ O taraftar keşke bizde de olsa
- Yok öyle deme bizim ki de iyi ama işte bizde öyle herkes bağırmıyor bir sağdan bir soldan.

İşte burda da ben kıs kıs gülüyordum. İşin özü bizde "yürek" var sizde skorlar.

Şeref Bey'de maç izlemek, takımı desteklemek bir ayin gibidir, Beşiktaş'a duyulan aşkın ayini.

11 Mart 2010 Perşembe

Umut Etmek Güzel Şey...


Mayıs'da ne olacak ne bitecek bilemiyoruz. 4 takım 2 puana sıkıştı son 10 haftaya giriyoruz. Şampiyon olur muyuz? Bilemem, sadece umut ediyoruz, kimimiz gırtlağı ile destek veriyor, kimimiz dua ediyor bol bol. Aklımızda bir tek Beşiktaş, umudumuz Beşiktaş. Zaten kalbi hızlandıran da Beşiktaş'ın bizi umutlandırması değil mi. Belki hüsrana uğrayacağız. Şampiyonluğu geçtim, belki sadece Avrupa Ligine gitme kademesinde kalacağız ama işte insan bekliyor Mayıs'ı. Hele geçen sene buruk bir sevinçle şampiyonluğu kutlayınca insan daha fazla istiyor, daha çok umutlanıyor, daha çok dua ediyor hadi be kartalım diye. Velhasım kelam umut etmek güzel şey, umutlanıp hüsranı yaşatsa da mutluluktan gözler dolsa da Beşiktaşlı olmak çok güzel şey...

10 Mart 2010 Çarşamba

Doğum Günün Kutlu Olsun Kaptanım

Doğum günün kutlu olsun Beşiktaşımı en az tribündekiler kadar seven, Beşiktaşıma bizim kadar sahip çıkan en kartal yürekli emekçisi.

9 Mart 2010 Salı

Beşiktaş - Belediye


Beşiktaşım senin için
Herşeyimden vazgeçerim
Senin için her zaman heryerde
Ölüme bile giderim
Belki gözlerim dolacak
Belki güneşim solacak
Benim bir tek hayalim var o da
KARTAL ŞAMPİYON OLACAK

27 Şubat 2010 Cumartesi

Deli Gibi Seviyoruz!

Şu hırsına hayranım ben onun. Sahada kavgasını asla bırakmamasına hastayım ben onun.


Kızsam da laf etsem de deli gibi seviyorum. 36 yaşında sen o formanı hala sırılsıklam yapıyorsun ya biz seni deli gibi sevmeyelim de ne edelim. Bugün Lig Tv'de röportajını izledim, ne samimi adam bu dedim. Elini kolunu kullandığını, orta yapamadığını dile getirişi çok içtendi. Sahada nasıl biz tribünde kalbimizle yaşıyorsak o da öyle. Aldığın bütün para sana sonuna kadar helal olsun kaptan.

23 Şubat 2010 Salı

Olmadı...

Bizden biri gibiydi, biz de açtık elleri onun gibi ama olmadı...

18 Şubat 2010 Perşembe

Askerdeyken Gelen Şampiyonluk

En son 100. yıldaki şampiyonluğu kutlamıştık. Üstünden 6 sene geçmişti ve özlem had safhadaydı. Üniversiteyi kazandık İstanbul'a geldik İnönü'den çıkmadık, umutlandık ama canlı canlı kupayı göremedik. Okul bitti askerlik yolu göründü. İçimden demedim desem yalan olur, ben yokum ya bunlar kesin şampiyon olur. Oldular da kırmadılar beni. Galatasaraylı komutan kupayı kaldırışımızı bile izletmedi, eee tabi dizisi vardı. Sevgilime bir sürü gazete almasını söyledim. Böyle bir tarihi kaçıramazdım. Sonra ablam aradı, ben komutanın dizisini izlerken...

- Yavrum şampiyon olduk.
+ Ah be abla o kadar sene bekle ben askerdeyken olsunlar, ne yapalım canları sağolsun, sen benim yerime de kutla... ve gözler dolar ister istemez ama akmamalıdır yaşlar askerdesin sonuçta. Bir kaç güzel cümle ile göz yaşları ablaya hissettirilmeden telefon kapatılır.

Ertesi gün Şilili Barış Gücü askerlerine Tello üzerinden şampiyonluk anlatılır. Karakola dönünce Beşiktaş formasıyla rakiplere nazire yapılır. Buruk ama gurur dolu bir sevinç oluşur insanın yüzünde.

Şairler Parkından marmara gidiyormuş askere darısı başına diyorum ona da, buruk ama gurur dolu bir sevinç yaşar, aylar sonra defalarca gazeteleri okur ben üçlü çeker, geçen senenin acısını çıkarırım.

Hayırlı tezkereler.

14 Şubat 2010 Pazar

Sevgililer Günü ve Beşiktaş

Dünyanın,

En tarifsiz... yok bu sevdanın bir tarifi...
En ızdıraplı... gelecekse tüm acılar biz hazırız senden gelsin...
En tutkulu... cehennemde ateşinle kavur bizi karakartal...
En korkusuz... korkutmaz bizleri musalla taşı...
En vazgeçilmez... bu sevda bitmez hasret bitmez...
En yaratıcı... söz bizde beste bizde taklit yok bizde...
En hasret kokan... şampiyonluk hasretiyle çok çile çektik...
En temiz... yalanmış anladım başka sevgiler...

Aşkının sebebi...

13 Şubat 2010 Cumartesi

12 Şubat 2010 Cuma

Takıma Dönelim Diyenlere...

İbrahim Altınsay'ın yazısını stalker sayesinde gördüm. Diyor ki orda;

"Manchester United maçlarını izliyor musunuz? Evlerinde oynadıkları maçlarda tribünlerde Yeşil-Sarı atkılar ve pankartlar çığ gibi çoğalmakta... Oysa United’ın renkleri kırmızı-beyaz-siyah... Yeşil-Sarı ise 1878’de kurulmuş Newton Heath takımının renkleri... Kulüp 1902’de mali zorluklar içine girince el değiştiriyor ve Manchester United adını alarak devam ediyor hayatına... İngiltere Ligi’ni yakından izleyenler, farklı renkli deplasman formaları çıkalı beri United’ın zaman zaman Yeşil-Sarı giydiğini hatırlar.
Şimdi bu renkler, Manchester United’ın sahibi Amerikalı Glazer ailesini protesto hareketinin simgesi haline geldi. Yani köklerine dönüyor taraftar... İki hafta önce Burnley maçında ortaya çıktı bu atkılar... O maçta açılan ‘Hate Glazer, Love United-United’ı Seviyorum, Glazer’dan Nefret Ediyorum’ pankartı alel acele toplatılmıştı. Ne ki, son Portsmouth maçında ‘Glazer Arkanı Kolla’dan başlayan, “Glazer Dışarı”ya uzanan yüzlerce pankarta engel olunamadı. Bu maçta Yeşil-Sarı atkılar yok sattı ayrıca. ‘Malcolm Glazer Yeeteer’in İngilizcesi ‘We Want Glazer Out, We want Glazer Out’ tezahüratıyla inledi Old Trafford’ her golden sonra.

Nereden çıktı bu protesto?
Yanlış okumadınız, Manchester United’ta oluyor bunlar. İki yıl önce Şampiyonlar Ligi’ni kazanmış, geçen yıl final oynamış Manchester United’ta! Ay sonunda Lig Kupası finali için Wembley’e çıkacaklar. Üst üste dördüncü şampiyonluğa gidiyorlar. Ligi kazanırlarsa toplamda Liverpool’un rekorunu kıracaklar.
Sportif başarı fesadına uğradı da ondan mı ‘Glazer Dışarı’ kampanyası yapıyor taraftarlar? Yo hayır. Kimilerinin ‘Düşler Tiyatrosu’, Roy Keane’in ise ‘Sıkıntılar Tiyatrosu’ dediği, benim de ne yalan söyleyeyim, pek sakin bulduğum Old Trafford tribünleri bu protesto ile birlikte birden canlanıverdi. Bir dakika durmuyorlar. Bir yandan takımlarını destekliyorlar öte yandan da yönetime ‘Yeter’ demekten geri kalmıyorlar.
Bizde olduğu gibi, taraftarlık ruhundan nasibini almamışlar ekranlarda, “Olur mu canım, taraftar kayıtsız şartsız takımı desteklemeli. Örneğin taraftar yönetime ‘yeter’ dediği için Beşiktaş şampiyonluğu kaçırabilir” diye buyurmuyor... Tersine herkes bu protestoyu anlamaya çalışıyor. Taraftarın en temel hakkı olarak görüyor... Deneyimli futbolcu Neville, “Tribünleri canlı görmek bizi olumlu etkiliyor” diyor. Taraftar Derneği’nin, Glazer’ı protesto etmek amacıyla sembolik istifaya çağırdığı, Sosyalist eğilimleriyle bilinen Alex Ferguson da Maç Günü Dergisi’ndeki yazısında taraftardan sempatiyle söz ediyor."

Diyecek bir şey kalmamış sanırım. İki kupayı unutmayıp vefasızlık yapmayanlara, kongre onu seçti takıma dönelim diyenlere günde 3 öğün okutmak lazım bu yazıyı.

Yazının tamamı için buyrun.

10 Şubat 2010 Çarşamba

ALS İçin Futbol Kitabı

Geliri tamamen ALS MNH Derneği'ne bağışlanacak olan bir futbol kitabı
projesi...

Anadolu futbolunu yazan bloggerlar olarak en büyük çabamız
sesimizi duyurmaksa, sadece ama sadece Anadolu üzerindeki ilgisizliği biraz
olsun kırabilmekse; sadece blog satırlarından değil; sahaflardan, kitapçılardan
da insanlara seslenmeliyiz. Bunun için birkaç kitap yazıldı Türkiye'de, lakin
çok büyük kitlelere ses duyurulamadı, Anadolu içinse hala aynı tas aynı hamam!
İlgisizlik had safhada...

Bizler, biliyoruz ki Anadolu'da büyük bir
potansiyel, lakin büyük olumsuz koşullar var. Bu olumsuz koşullardan birisi de,
bilgisizlik. Madem takımını destekliyorsun, madem kalemine sarılıyorsun; sen de
katıl! Destek ver...

Takımına dair yazabileceğin şeyleri, insanların
ilgisini çekeceğini düşündüğün yönlerini; geçmişi, bugünü ve yarını harmanlayıp
yaz...

Sayfa sayısı konusunda bir kısıtlama olmamakla beraber, 10 - 15
civarı bir sayfa sayısı olursa iyi olur. Yazı konusu olarak belli bir kıstasımız
yok, sadece okuyanın gözünde takımın eskiden bulunduğu ve şimdi içinde olduğu
koşullar, futbolun ana şartı taraftar, oyuncular gibi futbol ögeleri canlanmalı.

Futbol bizimle güzel, futbolu güzelleştirmek de bizim elimizde!
Yazıları yollamak veya projeye dair bilgiler almak için adres:
flagg.a@gmail.com
Twitter: http://www.twitter.com/alsicinfutbol
Facebook
Grubumuz:
http://getir.net/kvo

7 Şubat 2010 Pazar

Bu Dünyada Sadece Türkiye'de Mi Futbol Oynanıyor


Bence günün sorusu budur. Çoğu spor otoritesi böyle zannediyor bence. Kuralar çekilir turnuva ülkesinde rezervasyonlar yapılır. Anlamıyorum bunu, yorumlarda Almanya ile bizi ayrı tutun, en kötü ikinci olur Almanya ile çekişiriz gibi ifadeler.

Bu dedikleri doğru çıkabilir. Biz grubu lider bitirip EURO 2012'ye direk gidebiliriz, bu Avrupalılara göre süprizdir ama olma ihtimali var. Ne olursa olsun yine de EURO 2012'ye gidemeyebiliriz ki buna da şaşırmam. Neden mi? 2000'lerden itibaren bir laf Almanlar eskisi gibi değil. İşte bu Almanlar her turnuvaya rahatça katılır bir de üstüne üstelik yarı final final oynar döner. Gelelim Belçika'ya, Eden Hazard, Axel Witsel, Marouane Fellaini, Vincent Kompany, Anthony Van Den Borre, Thomas Vermaelen, Daniel Van Buyten. Sanırım yeterli bu oyuncular Belçika'ya sıradaki gelsin dememek için. Avusturya, o efsanevi hallerinden çok uzaktalar ama o rezil hallerinden de uzaktalar. Son turnuva biraz kıpırdandırdı bunları. Son olarak Kazakistan ve Azerbaycan, grubun en zayıfları. Bu takımlara puan kaybetsek şaşırmam, çünkü bu iki takımda puan alma pahasına pis bir futbol oynarlar. O gün de şansınız tutmaz 3 puan yerine 1 puanı cebinize koyarsınız.

Euro 2012'ye gitmemiz lazım. 2 turnuva üstüste kaçırma lüksümüz yok artık. Rezervasyonu şimdiden yaptırmak yerine işiye ciddiye alıp adam akıllı futbolumuzu oynamamız lazım. Aksi halde tv'den bira cipse devam.

Haydi hayırlı olsun.

2 Şubat 2010 Salı

Beşiktaş Taraftarına Çağrı

KİMSENİN ADAMI OLMAYAN GERÇEK BEŞİKTAŞLILARA ÇAĞRI

Biz Beşiktaşlıyız
Sizin Olsun Oyunuz
Cuma 20:15'te
Kutlayın Artık Biz Yokuz

Var Mısınız
Yokluğunuzu Hissettirmeye..?

Bir Beşiktaş taraftarı tarafından samimiyetini, aşkını ortaya koyan tüm Beşiktaş taraftarına çağrıdır; bulunduğumuz tribünleri 15. dakika itibariyle terk ediyoruz.

TEPKİMİZİN DAHA FARK EDİLİR OLMASI İÇİN,

KAPALI TRİBÜN: ESKİ AÇIK TARAFINDA

ESKİ AÇIK 1: KAPALI TRİBÜN TARAFINDA

ESKİ AÇIK 2: NUMARALI TRİBÜN TARAFINDA

NUMARALI: BİREYSEL ŞEKİLDE

YENİ AÇIK: KAPALI TRİBÜN TARAFINDA YER ALIP 15. DAKİKADA ÇIKIŞA YÖNELEBİLERLER.


Biz Böyle Bir Futbol Düzeni İs-Te-Mi-Yo-Ruz!

Bu varsa, biz yokuz.

Biz "Galatasaray'ın kalitesi vardır, bu arkadaşlar Galatasaray'ın geleceğinde söz sahibi olamazlar" diyen zihniyetle de mücadele ediyoruz, Aziz Yıldırım'ın imparatorluğuyla da. Beşiktaş'ın gerçek sahibi 22.000 kongre üyesidir diyen başkanıyla da.

Zira yok bunların birbirinden farkı.


Taraftar Yoksa Futbol Da Yoktur.

Bilmiyorlar, anlamıyorlar.

Nasıl anlatacaksın? Tezahüratla anlatamadın. Konuşarak anlatamadın. Üstelik dayak yedin.

Şimdi "Giderek" anlatacaksın.

En ufak bir şiddet göstermeden...

Sessiz, sakin ve kendinden emin...


Herkes Suçlu

Öfkenin dışa vurumudur bu. Herkes suçlu artık gözümde. Beşiktaşımı bu yönetime emanet eden dolaylı veya dolaysız herkes.

İbrahim Altınsay, cesaretini ortaya koymadığı için.
Hikmet Çetin, yıllardır zemin aramaktan ileri gidemediği için.
Nevzat Demir, o sert görüntüsünün otoritesini ortaya koymadığı için.
Tuncay Özilhan, yalancı Beşiktaşlılığı için.
Rahmi Koç, kendisi hariç bütün ailesi Fenerbahçeli olduğu için.
Erdoğan Demirören, kendi holdinginin geleceği için Beşiktaşımı kararttığı için.
Süleyman Seba, ağırlığını kongreye bir türlü koymadığı için.
Fikret Orman, sağ gösterip sol vuran dünyanın aktörlerinden olduğu için.
Metin Keçeli, Fikret Orman'dan bir farkı olmadığı için.
Çarşı, medyatikleşmeyle anarşist ruhunu kaybedip, popülerleşip özünü kaybettiği için.
Kongre üyeleri, oy atarken vicdanlarının sesini dinlemedikleri için.
Yıldırım Demirören, BEŞİKTAŞLI olduğu için suçludur.

Ve Beşiktaş taraftarı, sesimizi kestiğimiz gün biz de suçlu olacağız.

29 Ocak 2010 Cuma

Satılık Oylar.

Tribünlerde kongre yaklaştıkça bir slogan dillendiriliyor. Oyunu satanın... EkşiBeşiktaş'da Yuki The Zorba yazmış. Oy neden satılır diye. Neye karşılık satılır. Ben de hala çözebilmiş değilim. Siyasette çocuğun işe girecek satıyorsun, iki ton kömüre satıyorsun, ihale alacaksın satıyorsun. Ama Beşiktaş seçimlerinde niye satılır anlamam. Oğlun altyapıya mı girecek, stadın zemini yenilenince eski çimleri ek biç diye mi verecekler, oy hakkın varsa ekonomik gücün de iyi sayılır kombine derdin de olmaz ki olsa ne değişir sanki adayların yanında atıyorsun oyunu.

Kongre üyelerini keşke sesimi duysanız siz oyunuzu değil Beşiktaş'ın geleceğini satıyorsunuz. İşte taraftarın oy hakkı olsun dememin sebebi bu, taraftar şu mevcut yapıdan daha sağlıklı oy verir. Beşiktaş'ı var eden güç şu an ki satılık güçlerden daha güçlü bir Beşiktaş oluşturur. Ama bunu istemek için de kocaman, korkusuz bir yürek, bir karakter lazım.

Üçüncü Biri Yok Mu?

Geldi kongre zamanı. Oy kullanma hakkına sahip olsam, oy pusulasına Pascal Nouma yazar sandığa yollarım. İşin şakası bir yana gönlümden çoğu Beşiktaş taraftarının olduğu gibi İbrahim Altınsay geçiyordu. Malesef olmadı, ne kadar acıdır ki söylenen söz, "fazla düzgün bir adam". Altınsay gerçekten fazla düzgün bir adam, Ne Demirören ne de Murat Aksu benim gözümde 10'da biri başkanlık yapamazlar. Ama işte kala kala bu ikisine kaldık. Görünen şu ki malesef belli bir süre daha Demirören'e tahammül edeceğiz. Aklı başında insanlar olsa o sandıktan ne Demirören ne Aksu çıkar ama kongre üyelerinin bu cesareti göstereceklerini zannetmiyorum. Çünkü onların Beşiktaş'ı kapalıdaki, açık tribündeki adam kadar sevdiklerini zannetmiyorum. Biz siyah beyazı seviyoruz onlar siyah griyi. Göz göre göre kirletiyorlar bizi. Biri çıkmış 5 kupa aldık diyor, biri çıkmış stad projesi diyor. Ama hiçbiri demiyor ki Beşiktaş taraftarı ne diyor. O taraftar kongreye sokulmuyor. Çünkü biliyorlar ki, taraftar o kongreye girerse hiçbiri seçilemez, bu devrimi hiçbiri kaldıramaz. Yeri gelince destek bekledikleri, ürünlerimize talep gösterin dedikleri taraftara sırtlarını dönüyorlar. Amaç kartalı uçurmak değil iktidara sahip olmak.

Kongre sonuçlanınca bir şeyler değişecek mi, işte bundan hiç ümidim yok. Aynı tas aynı hamam. Biz Bolton'ı deplasmanda yeneriz diyen bir adamın veya 2 ay önce mevcut başkana demedik laf bırakmayıp şimdi onun listesine giren bir adamın yöneteceği idari yapıdan hayır gelir mi? Bence gelmez.

Peki o zaman ben ne bekliyorum...

İlk önce az konuşan bir başkan istiyorum. Yeri geldi mi lafı diyen yumruğunu masasına vuran bir başkan istiyorum.
Gazetelerin birinci sayfasına çıkma derdinde olan bir başkan istemiyorum.
Bizi simsiyah bembeyaz yapacak bir yönetim istiyorum.
Necip'in, Rıdvan'ın, Cumali'nin değerini bilecek bir yapı oluşturacak bir yönetim istiyorum.
Beşiktaş'ın taraftarıyla var olduğunu bilen, bizleri gözardı etmeyen bir yönetim anlayışı istiyorum.
Mali yapıyı düzeltmek, kartalı uçurmak için belli bir süre kan ve gözyaşı vad edebilme cesaretine sahip bir başkan istiyorum.
Papermoon'da zamanında şampiyonluğunu çalan adamlarla yemek yiyip "biz olamıyoruz siz olun" diyen bir başkan istemiyorum.
Zamanın fist lady'sine "Beşiktaş halkın takımıdır şampiyonluğunu taraftarıyla stadına kutlar" restini çekebilecek kadar taraftarını yanına alabilecek bir yapıda başkan istiyorum
Yani radikal kararlar alıp, Beşiktaş'ımızı pisliklerinde arındıracak, omuzlardaki gereksiz yükleri atıp ferahlık getirecek bir yönetim istiyorum.

Beşiktaş taraftarı kupa, şampiyonluk, yıldız futbolcu derdinde değil. Biz "diğerlerine" benzemek istemiyoruz. Beşiktaşımı diğerlerine benzetmesinler, biz olarak kalalım yeter.

24 Ocak 2010 Pazar

Siyah Şemsiyeler...


Uğur Mumcu denince benim ilk aklıma gelen, siyah şemsiyeler. Küçüktüm ben öldürüldüğü zaman. Tanımıyordum, bilmiyordum hakkında bir şey. Hatırladıklarım siyah şemsiyeler, son yolculuğunda onu yalnız bırakmayan sayısız insan, naaşının üzerine atılan karanfiller. Paramparça aracının yanına bembeyaz karların üzerine dikilen beyaz mumlar, bırakılan karanfiller. İşte bu kadar O'na dair hatırladıklarım. Ne Sakıncalı Piyade bilirdim ne bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunamayacağını ne de vurulduk ey halkımın ne demek olduğunu. Hatta meraktan evdeki Sakıncalı Piyade kitabını almıştım elime de pek bir şey anlayamamıştım. Anlamak için biraz büyümem gerekiyordu sanırım. Annem cenazesini izlerken ağlıyordu. Babam isyan ediyordu. Yıllar geçti teknoloji gelişti, benim gözüm açıldı eski yazılarını okudum, açık oturumlardaki o eşsiz performanslarını izledim. Sonra babamın seneler önceki isyanının aynısını ben dile getirdim.

Geçen 17 sene. Ne oldu? Ne kadar bazı suçlular bulunsa da hala "hainleri" meçhuldur! Ben O'nun hakkında ne yazsam boş, kendini yine en güzel O anlatmıştı...


"Ben Atatürkçüyüm. Ben cumhuriyetçiyim. Ben laikim. Ben anti-emperyalistim. Ben bağımsız Türkiye'den yanayım. Ben özgürlükçüyüm.
Ben insan hakları savunucusuyum. Ben terörün karşısındayım. Ben yobazların,vurguncuların, çıkarcıların, düşmanıyım. Öyleyse vurun, parçalayın! Her parçamdan benim gibiler, beni aşacaklar doğacaktır."

Her parçamdan benim gibiler doğacak demiş. Peki doğdu mu? "Hepimiz Uğur Mumcu" olabildik mi? Olamadık, olmadık!

19 Ocak 2010 Salı

Hrant Dink

Bir bebekten katil yaratan karanlıklardan kurtulmak istiyoruz artık...

16 Ocak 2010 Cumartesi

Elde Kaldır Bir.


Avrupa gideli çok oldu, Ziraat Türkiye Kupası da artık elden gitti. Zaten bu futbolla nereye kadar gidecekti. Günden güne eriyoruz. Performans olarak erisek sadece yine iyi her yönden kötü duruma gidiyoruz. İşin en kötüsü de Haziran'a kadar bu eriyiklerle beraberiz. Elde kaldı bir dedik, bakalım o da ne kadar elimizde kalacak.

Bir isyanımı da dile getirmek istiyorum, geçen sene Fenerbahçe ile Galatasaray kötüydü ondan çifte kupa geldi diyen ne kadar taraftar varsa kapatın çenenizi artık, yetti be.

14 Ocak 2010 Perşembe

321 Milyon Dolar.


Karamehmet ellibin ellibin arttırarak aldı yine ihaleyi. %126'lık bir artış olmuş. Zaten Genel Müdürün görüşü de onların da bu yüksek bedelden memnun olmadıkları yönünde. Türk futbolunun kalitesinin yükselmesi lazım diyor ki haklı, kdv ve federasyon payı da bu meblağa binince 400 küsür milyon dolara çıkıyor. Sözde Süper Ligimiz bu kadar eder mi? Bence kesinlikle etmez. Premier Lig bunun 2-3 katına ihale edildi ama 200 ülke canlı veriyor. Neyse Karamehmet boşa para harcamaz o yine her türlü hesabını yapmıştır, kendini kara getirecektir. Bu durum en çok kulüblere yaradı
. Artık gelsin yeni Tabata'lar, Gordon'lar...

13 Ocak 2010 Çarşamba

Siyah - Gri(!)

İnsan tuttuğu takımın küme düşmesini ister mi? Dün ilk kez istedim. Rehabilitasyon mu desem, yeniden doğuş mu desem bilmiyorum ama bu takımın arınması lazım artık. Siyah - Beyaz değil artık renklerimiz, Beyaz'ımızı gri yapıyorlar yavaş yavaş. Dün bütün stad mesaj verdi Demirören'e, git artık git! Kim gelecekse gelsin ama sen olma, Akaretler'den çıkma, Dolmabahçe'den geçme bir daha. Git tüp sat sen. Dedim ya arınmamız lazım. 3-4 sene şampiyonluğa oynamayalım. İçimize, kabuğumuza çekilelim. Daha ileri sıçramak için bir adım geriden atlamak lazım derler biz de öyle yapalım. Hatta bir hikaye vardır ne kadar doğru bilemem. Kartal ömrünün sonuna gelince bir yol ayrımına gelirmiş ya ölümü kabullenecek ya da ölüme başkaldırıp yeni hayata başlayacak. Ama bunu yaparken acı çekmeyi de kabullenecek. Körleşen tırnaklarını gagasıyla sökecek, avını parçalayamayan gagasını taşa vurup koparacak. Bu acıların sonunda ölüm değil hayat başlayacak tekrardan onun için. İşte budur yeni şampiyonlukların formulü. Metin, Ali, Feyyaz, Rıza bu takıma nasıl girdiyse, Necip, Onur, Rıdvan, İsmail, Cumali girsin bu takıma 12. olalım, Avrupa Kupalarına gitmeyelim 2 sene, hiç önemli değil. Ben şahsen hazırım bunları yaşamaya. Bu yapıldığı zaman eminim daha güçlü döneceğiz, Simsiyah ve Bembeyaz olarak yeni hayat başlayacak.

Var mı bunları yapacak kişi ufukta, göremiyorum malesef. Taraftar baskısıyla Necip Uysal'ı oyuna sokan, Tabata gibi bir adama 8 Milyon Euro veren adamlarla bu iş hiç olmaz. Artık görsünler Beşiktaşımın renklerini bozduklarını.

Başta söylediğim gibi griyi üzerimizden atıp Bembeyaz olmak için 2-3 sene Simsiyah olalım, ben hepsine razıyım yeter ki gözüpek, çok iş az laf düsturunu benimsemiş, arkasında rahatça durabileceğimiz, devrimci insanlar yönetsin Beşiktaşımı.

9 Ocak 2010 Cumartesi

Mustafa Denizli ve Necip Uysal


Mustafa Hocam boşuna bakmıyorsundur umarım. Necip Uysal bu takımda oynar, Fabregas Arsenal'de nasıl kaptansa bu çocuk da bizim kaptanımız olur ama sen oynatırsan. Oynat Mustafa Hoca oynat!

8 Ocak 2010 Cuma

Sahtekarlığın Ödülü

Fenerbahçe'den nefret edip Galatasaray'a az da olsa sempati besleyen Beşiktaş taraftarlarına selam olsun ilk önce. Birçok Beşiktaşlı vardır Fenerbahçe olacağına Galatasaray şampiyon olsun diyen. Deme kardeşim deme! Şu son olay bile Galatasaray negatifliğinin kaynağını ortaya koyuyor. Galatasaray Spor Kulubü alenen, bile bile SAHTEKARLIK yapmıştır, Türk Spor Tarihinin en büyük sahtekarlıklarından biri nerdeyse ödüllendirilecekti. Küme düşmesi gereken bir takıma ödül verildi bu ülkede. Sen böyle bir kirlilik yarat sonra zamanı gelince yarıştığın dallarda adalet iste, hakkın yendiğini düşününce hesap sor. Nasıl bir düzendir bu hala anlamıyorum. Herkes eşit adalet karşısında ama bazıları fazla eşit sanki...

Galatasaray adını Şaibesaray olarak değiştirsin... Tarihine daha çok yakışacaktır...

3 Ocak 2010 Pazar

İlk 10 Yıl.

1. Süleyman Seba'nın gidişi ile çok keskin bir rota değişimi.
2. 100. yıldaki unutulmaz şampiyonluk.
3. 101. yıldaki Cem Papila travması.
4. Liverpool maçları.
5. Paf takımla sahaya çıkacağız açıklaması.
6. Çarşı'nın fesh edilmesi ve geri dönüşü.
7. 2009'daki çifte şampiyonluk. (Benim askerliğe denk getirdiniz ama canınız sağolsun)
8. Mafya Babalarının da karıştığı kirli ilişkiler.
9. Fulya Süleyman Seba Kompleksi.( Kar mı ettik zarar mı hala anlamadım)
10. Yeter Demirören'in başkan olması.

Not: Sadece bir numara öneminden dolayı ilk sırayı elde etmiştir, diğerlerinde böyle bir sıra yoktur.