23 Aralık 2009 Çarşamba

F1 Tekrar İzlenebilir Artık.


Michael Schumacher geri döndü. Artık F1'i tekrar izlemeye başlayabiliriz. İlk kez 95'te izlemeye başlamıştım. O emekli olana kadar soluksuz izledim ama o gitti benim de içimdeki heyecan gitti. Şimdi Mart'ta O'nun sayesinde tekrar başlıyoruz. Her ne kadar artık kırmızılar içinde değil grilere boyanmış olsa da O'nun karakteri yeter televizyon karşısına oturmak için. Kazanmak için kardeşini duvara sıkıştırıp üstüne buraya Pazar gezmesine gelmiyoruz diyecek kadar gözüpek, Ayrton Senna'nın galibiyet rekorunu kırıp bunun hatırlatılmasıyla canlı yayında ağlayarak o benden daha iyiydi diyecek kadar kişilikli bu adamı tekrar izlemek çok güzel olacak. Belki bize bir daha Belçika 95, İspanya 96, Macaristan 98, Fransa 2004 performanslarını yaşatmayabilir ama onun varlığı yetecektir.

Ah keşke Hakkinen ile onu tekrar izleyebilseydik de şu yeni yetme şoförlere yarış nasıl olur gösterselerdi.

22 Aralık 2009 Salı

Ölmeden Önce İnönü'ye Gidin.


Ben demiyorum İngiliz Independent yazarı Ian Herbert diyor bunu. "İnönü'de maç izlemek, her futbolseverin mutlaka ölmeden yapması gereken bir futbol zorunluluğudur". Artık biz bir şey demesek de olur. Türk malı o olmaz, türk dizisi ne beklersin gibi yorumların adamları bize tamah etmezken, belki bu arkadaşa eyvallah derler.

20 Aralık 2009 Pazar

Adam Olmak & If

Çevrende herkes şaşırsa,
Bunu da senden bilse,
Sen aklı başında kalabilirsen eğer,
Herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır,
Hem kendine güvenirsen eğer,
Bekleyebilirsen usanmadan,
Yalanla karşılık vermezsen yalana,
Kendini evliya sanmadan
Kin tutmayabilirsen kin tutana,
Düşlere kapılmadan düş kurabilir,
Yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
Ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir,
İkisine de vermeyebilirsen değer,
Söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz,
Kandırabilir diye safları, dert edinmezsen,
Ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
Koyulabilirsen işe yeniden,
Döküp ortaya varını yoğunu,
Bir yazı turada yitirsen bile
Yitirdiklerini dolamaksızın dile
Baştan tutabilirsen yolunu
Yüreğine, sinirine dayan diyecek
Direncinden başka bir şeyin kalmasa da,
Herkesin bırakıp gittiği noktada,
Sen dayanabilirsen tek
Herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen,
Unutmayabilirsen halkı, krallarla gezerken
Dost da düşman da incitmezse seni
Ne küçümser ne büyültürsen çevreni
Her saatin her dakikasına
Emeğini katarsan hakçasına
Her şeyi ile dünya önüne serilir
Üstelik oğlum, adam oldun demektir...

&

If you can keep your head when all about you
Are losing theirs and blaming it on you;
If you can trust yourself when all men doubt you,
But make allowance for their doubting too;
If you can wait and not be tired by waiting,
Or, being lied about, don't deal in lies,
Or, being hated, don't give way to hating,
And yet don't look too good, nor talk too wise;

If you can dream - and not make dreams your master;
If you can think - and not make thoughts your aim;
If you can meet with triumph and disaster
And treat those two imposters just the same;
If you can bear to hear the truth you've spoken
Twisted by knaves to make a trap for fools,
Or watch the things you gave your life to broken,
And stoop and build 'em up with wornout tools;

If you can make one heap of all your winnings
And risk it on one turn of pitch-and-toss,
And lose, and start again at your beginnings
And never breath a word about your loss;
If you can force your heart and nerve and sinew
To serve your turn long after they are gone,
And so hold on when there is nothing in you
Except the Will which says to them: "Hold on";

If you can talk with crowds and keep your virtue,
Or walk with kings - nor lose the common touch;
If neither foes nor loving friends can hurt you;
If all men count with you, but none too much;
If you can fill the unforgiving minute
With sixty seconds' worth of distance run -
Yours is the Earth and everything that's in it,
And - which is more - you'll be a Man my son!

19 Puan...

17 Maç
9 Galibiyet
5 Beraberlik
3 Mağlubiyet
20 Atılan Gol
10 Yenilen Gol

32 Puan.
19 KAYBEDİLEN PUAN

Bursaspor'a yenilmek, Diyarbakır ve Manisa ile berabere kalmak futbolun içinde olan şeyler. Ama 19 puanlık kayıp böyle açıklanamayacak bir şey değil. Diyebilirsiniz liderle 4 puan fark var ne olacak, işte bu durumda da ligte takım yoktu öyle şampiyon oldu diyorlar. İki büyük yaratma çabasındaki spor medyamız Barcelona ve Real Madrid formsuzken aradan sıyrılan Valencia muamelesi yapıyor bize. Çok umrumda değil de şu takım 40 civarı puanla ne zaman devre arasına lider girecek. En son 2003-2004 sezonunda buna şahit olduk, o sezonun da sonu ortada. Beşiktaş'ın kimseye bir şey kanıtlamaya ihtiyacı yok ama her daim yanında olmaya çalışan taraftarını üzmekten de usunması lazım artık. Geçen sene iki kupayı kaldırırken bile Beşiktaş Kanseri yakamızı bırakmadı. Bu sezon sonunda da aynısını yaşayabiliriz. Yine iki kupa ya da şampiyonluk bizim olabilir. Ama asıl sorun şöyle gümbür gümbür bir şampiyonumuz olamaması. Uzun zaman oldu Beşiktaş sahaya çıkarken koltuya yayılıp maç izlemeyeli. Yayılmaktan kastım aklımın değil, gönlümün Beşiktaş bu maçı alır demesi. Beşiktaş uzun zamandır bu havayı vermiyor bize. 100. yıldaki rahatlık yok. İnanç var, istek var ama bu hava yok. Bu da işte oynanan futbolla ilgili. İstatistikler de bunu dile getiriyor işte. %50lik bir galibiyet oranı nerdeyse maç başına 1 gol. Verem ola ola süren bir zirve mücadelesi.
Hayallerimde namağlup şampiyon olan Arsenal takımının organizasyonu var. İnanılmaz bir hücum organizasyonları vardı ama sadece hücum değil, savunma da üst kalitedeydi. Şiir gibi oynardı Arsenal. İşte bunu istiyorum. Şampiyon olmasak da olur. Şampiyonluk maçında 4 top direkten dönsün, rakip gelsin bir tane çaksın, gitsin şampiyonluk ama o toplar direkten dönsün arkadaş. Ben her saniye gol geliyor arkadaş, bizi yenemezler ancak biz yeniliriz havasında olayım. Şeref Bey'e gelen zirvedeki takımları net oyunlarla yenelim, 2-1 öne geçtikten sonra Anadolu takımları gibi geriye yaslanmayalım artık. O formayı kim giyerse giysin, o formayı kim yönlendiriyorsa yönlendirsin, Beşiktaş'ın ağırlığını rakibe hissettirsin artık!
İkinci devrede 4 topun direkten dönüşünü heyecanla izlemek nasip olur ve "zirveye oynayan takımları" yenerek şampiyon oluruz umarım...
Ne durumda olursa olsun HAYDİ SALDIR BEŞİKTAŞIM!

15 Aralık 2009 Salı

8 Numaralı Formasıyla, KAHVECİ... NİHAT!!!


Şu vuruş estetiğini -özellikle sol bacağın pozisyonu- kaç futbolcu sağlayabilir. Daha yerel konuşalım, şu şekilde bir vuruşu Avrupa Şampiyonası maçlarından birinde yapabilecek Nihat'dan sonra başka milli futbolcu söyleyebilir misiniz? Benim görüşüme göre koskocaman hayır.
İşte bizim medyamız bu adama yükleniyor. Neymiş Nihat bitmiş. Hadi canım. Tugay'dan ve Nihat'dan başka uluslararası oyuncumuz var mı acaba. Kaç Türk futbolcu Avrupa'da onlar kadar başarılı oldu.
La Liga 2002-2003 nerdeyse gol kralı oluyordu attığı 23 golle, Kovacevic ile Sociedad'ı az kaldı şampiyon yapacaklardı. 2007-2008 sezonunda Villareal Real'in ardından ikinci olurken Messi, Eto'o, Ronaldinho onun kadar gol atamıyordu. Tam 18 gol atmıştı Nihat.
Şimdi evine döndü ve emin olun oynayacak çok güzel oyunları atacak çok golleri var. İkinci yarı eminim ki "Kahveci" anonsuna "Nihat" karşılığı çok verilecek.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Gitti Yine 5 Sene...


Dünyanın,

En tarifsiz... yok bu sevdanın bir tarifi...
En ızdıraplı... gelecekse tüm acılar biz hazırız senden gelsin...
En tutkulu... cehennemde ateşinle kavur bizi karakartal...
En korkusuz... korkutmaz bizleri musalla taşı...
En vazgeçilmez... bu sevda bitmez hasret bitmez...
En yaratıcı... söz bizde beste bizde taklit yok bizde...
En hasret kokan... şampiyonluk hasretiyle çok çile çektik...
En temiz... yalanmış anladım başka sevgiler...

Aşkının sebebi...

Manchester United 0 - 1 BEŞİKTAŞIMIZ

Yeter bu kadar!

22 Kasım 2009 Pazar

Ağız İshalinin Niye İlacı Yok?

"Taraftarlarımız bu ucuz işleri bıraksınlar. Olmaması gerekiyor. Başkanımız herşeyini veriyor. O yüzden sahip çıkalım. Çocuğu hasta olduğu için gelemedi. Ama başkanın ruhu buradaydı. Onun sayesinde oldu. Taraftarlarımız akıllarını başlarına alsınlar. Bu takım geçen sezon 2 kupayı aldı. Bunu unutmasınlar."

Şeref Yalçın demiş bu lafları. Domuz gribinin bile aşısı var korunmak için, Y1D1 ve ağız ishali olanlar için bir korunma formulü bulamadık. Bu adamlar bizim renklere vurulduğumuzu, kupaya endeksli bir tutku yaşamadığımızı anlamıyor, almıyor beyinleri!

Yok Artık!


Tottenham 9 tane atmış Wigan'a. Defoe abimiz de 5 tane atmış. Resim de gollerden biri. İlginç olan ise devre arasına 1-0 girilmesi. Ne olduysa 53-70 arası olmuş. Ayıp etmiş Tottenham. Ama işte İngilizler, acıma yok.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Ne Yazılacak Ki Şimdi...:)

Neyden bahsedeceğiz bilmiyorum ki,

İbrahim Üzülmez'in çılgın atmasından mı? Hele o üçüncü goldeki hareketler neydi.
Colin Kazım'a çakılmış tıpadan mı bahsetsek acaba?
Şu an Ntv'de kuduran Rıdvan Dilmen'den de bahsedebiliriz.
Maç öncesi bık bık öten Fenerbahçe tarafı da konuşulabilir.
4. golü atmamak için direnen futbolcularımız da ayrı bir konu olabilir.
Unutmadan oleylerden sonra gelen, dalga geçer gibi atılan gol de uzun uzadıya dillendirilebilir.


Ama onu bunu bırakın da çok gülüyorum şu an, keyfini yaşayacağım, dolsun bardaklar...

20 Kasım 2009 Cuma

Ah Be Henry

Uzun zamandır yazmıyordum malzeme çok var. Favori futbolcularımdan Thierry Henry üzdü beni. Beklemezdim ondan böyle bir şey. Yaptığı ortada, yaptığı açıklama da ortada. Hiç yakışmadı. Dünya Kupasında son bir kez daha oynamak için yapılmayacak bir tutumda bulundu. Üstadı Zidane Dünya Kupası finalinde onuru için ne yapmıştı, belki yanlıştı ama kartı görüp soyunma odasına giderken kupaya göz ucuyla bile bakmaması onun gururlu karakterini çok güzel gösterdi bize. Bir de adelet için maç bir daha oynansın demiş Henry. Hiç konuşmasaydı keşke. Yaptın bir konuşma bari Tanrı'nın Eli gibi zeka kokan bir açıklama olsaydı...

Kazım...

"its a bit of a miserable day in istanbul but the count down starts till we smash 8jk!"

Gereksiz bir adamdan gereksiz bir laf. En son Bülent Uygun böyle bık bık ötüyordu, şimdi nerde acaba?
Ben 85'liyim. Beşiktaş'ın her kuşağa hitap eden bir Fenerbahçe maçı var. Benim kuşağıma efsane 3-4'lü maç hitap ediyor. Bizden önceki kuşağa ise gazetelere 5 yapan Fenerbahçe teknik direktörünün mekanında Fenerbahçe'yi 5'lemek hitap ediyor. Tarih bu bazen böyle tıpa yapar adama, belli olmaz... Kısmet.

4 Kasım 2009 Çarşamba

Kendin Ettin Kendin Buldun

Demirören çıldırmış şeref tribününde. Şu resme bakın. Efsane Beşiktaş'ın büyük başkanının makamındaki haline bakın. Zoruna gitmiş galiba bazı şeyler. Hem de çok. Onu buna el sallıyor. İşaret parmağını sallıyor. Anlamıştır çektiğimiz çileyi. Biz senelerdir bu durumdayız. Sinirden çıldırıyoruz. O kadar çok zorumuza giden şeyler var ki. O makam küfürü haketmiyor, Beşiktaş Başkanı kim olursa olsun küfür edilmemeli ama bu adam kendi zorla bu anı bekledi sanki. Çünkü beyfendi içinde küfür olmadan küfürden daha beter şeyler söyledi Beşiktaşımıza yaptığı davranışlarla. Tüketti bizi, takımı, camiayı ve tabi ki kendini. Git artık Demirören Şirketler Grubunun başına, bırak bizi bize.

Maça gelince, yazacak bir şey yok aslında. İlk golü yedik ve işte orda bitti maç. Golden sonra bir an bile "işte şimdi gol geliyor" diyemedim. Beşiktaş'ın ne gol atacak gücü ne de heyecanı vardı. Geçmiş olsun bir şampiyonlar ligi sezonu da böyle hüsranla bitti...

3 Kasım 2009 Salı

Beşiktaş - VfL Wolfsburg

Niye Mustafa Denizli'nin resmini koydum. Geçen seneki kahinliği baya tuttu. Bu sene de başladı konuşmaya. Bu maç ve CSKA maçını almayı kafasına iyice koydu. Gol atabilme yeteneğimize kavuşabilsek bu maç için İnönü'den çıkamazlar diyeceğim ama malesef diyemiyorum. Kazanırsak 1-0 kazanırız gibi geliyor. Alıştık zaten buna da. Son dakikalar diken üstünde...
Wolfsburg'da en çok Dzeko'dan korkuyorum o uzun boyuyla çok tehlikeli. En olmaz topa bile vuruyor ve bir Beşiktaşlı olarak olmadık golleri çok gördük avrupa'da. Burda elimiz Ferrari ve Sivok'un formuna tutunuyor.
Yani bu maç gol yememek lazım. Yersek, hele bir de ilk golü yersek çıkarmak çok zor olur. Şöyle 50-60 gibi golü atsak maçın sonu gelir gibi. İlk maçta da gördük tipik Alman takımı gibi değil Wolfsburg. Önceki maçta özellikle kırmızı karttan sonra nerdeyse 3 puan alabilirdik. Olumlu ve olumsuz yönleri sıralarsak;

+İnönü atmosferi
+Sivok ve Ferrari'nin formu
+Denizli'nin kahinliği.

-Dzeko
-Kontraatak
-Avrupa'da kazanılması gereken maçın hüsran olması
-Formsuz hücum hattı.

Son söz; Haydi Bastır BEŞİKTAŞ!!!!

27 Ekim 2009 Salı

Terbiyesizlik!

Tek kelime ile terbiyesizlik! O kutsal formayı böyle bir obje haline getirmişler! Söylenecek söz yok.

16 Ekim 2009 Cuma

Football Manager 2010



Sabahlamaların mimarının bu seneki versiyon demo olarak da olsa piyasaya çıktı. CM3'den beri her yeni sezonda bu oyun heyecanlandırıyor beni. Hemen indirilip köşeği bucağı irdelenmeye başlandı. SI Games yine yapacağını yaptı diyorum, bizi yine ekrana kitliyor. Yeni sezon hayırlı olsun artık.

İlk hata ise kalecilerde, Orkun Uşak'ın Barcelona'da işi ne?

15 Ekim 2009 Perşembe

Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım

Çarşı artık takıma dönüyoruz demiş. Hani bir beste vardı, kavgada bile takmıyoruz geri vitese diye bir mısrası vardı. Peki bu açıklama ne, geri vites değil mi? Cevap o kadar belli ki. Olmadı bu hiç olmadı. Tutanacak dal bırakmıyorlar. Tek tesellimiz zaman durdurulamıyor, Beşiktaş'a her yönden zarar verilebiliyor ama zamana hiçbir şey yapamıyorlar.

Ne ağlarsın benim zülfü siyahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama
Göklere erişti feryadım ahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama

Bir gülün çevresi dikendir, hardır
Bülbül gül elinden ah ile zardır
Ne de olsa kışın sonu bahardır
Bu da gelir bu da geçer ağlama...

13 Ekim 2009 Salı

Hikmet Abi Formülü


Yine bir seçim öncesi, yine adı geçiyor. İçimden aday olmaz diyordum. Büyük ihtimal de olmayacakmış. Sanırım bu ülkede her kesim tarafından sevilen siyasetçilerden, bürokratlardan biridir ki bu bizim ülkemizde gerçekleşmesi zor bir hissiyat birliği. Beşiktaş'ın seçim dönemlerinde de, zamanında uzlaşma gereken durumlarda nasıl Türkiye siyasi hayatında "Hikmet Abi Formülü" devreye girdiyse, devreye girmeye başladı, en azından lafı ediliyor. Her seferinde Hikmet Çetin İstanbul'a gelir, "camianın önde gelenleri" ile görüşür ve bunlar Hikmet Çetin'i destekler ama nihayetinde aday olmaz ve biz de başka formüllere bakarız. Şimdi de bu tip bir durum hasıl oldu. Aday olsa mıydı sorusunun bendeki cevabı, olsundur. Yöneticiliğine kimsenin diyecek lafı yoktur. Şimdi diyebilirler Beşiktaş'ın başkanı zengin olmalıdır. Zenginleri de gördük. Hem anlayamadığım bir diğer konu, "şirket" olan bir spor kulubü, borsaya açık, her türlü denetime açık, keyfi olarak kasasına nasıl para girer, bunun vergi düzenlemelerinde, şirketlerin mali hukukunda nasıl bir yeri var merak etmişimdir. Yani adamın biri gelip kulube milyon dolarlar veriyor ve hiçbir kurum, bu para neyin nesi, nerden aldın, vergisi mergisi nerde bunun, demiyor mu? Neyse bu başka bir konu. Demek istediğim parayla kulüp yönetilmiyor, önemli olan Türkiye'nin en önemli markalarından biri olan Beşiktaş'ı yönetmek. Baba Demirören oğlunun marka yönetmedeki zaafını gördüğünden midir nedir, Demirören Grubuna bir zeval gelmesin diye sanırım, başımıza musallat etti bu adamı. Yine dağılıyor. İşin özü yönetim kabiliyeti eşsiz olan biri bu işi götürebilir. Bu da Hikmet Çetin de fazlasıyla var. Bence onu benim gönlümde öne çıkaran en başta da dediğim her kesim tarafından sevilen, saygı duyulan bir kişi olması. Ben artık Beşiktaş başkanına adıyla soyadıyla hitap edilmesini istiyorum. Her ne kadar sevmesem de, birinin gelip "sizin tüpçü de gitmedi gitti" demesi hoşuma gitmiyor. O koltuğa oturan adamın, bir ağırlığı olmalı ona laf edecek kişi ilk önce destur demeli. Demirören ve onun gibi bir adamda bu yok malesef. Onun için Hikmet Çetin ve onun benzeri adamlar istiyor kalbim ve aklım. Hikmet Çetin öne çıktığı için onun adı geçiyor bu yazıda varsa burada söz konusu olan özelliklere nail başka biri, o da olabilir ama hani dedim, Beşiktaş Başkanına elin adamı gelip iki laf edecekse, ön iliklesin bir destur alsın...

12 Ekim 2009 Pazartesi

1 Ekim 2009 Perşembe

CSKA Moskova - Beşiktaş


Takım kötü, skor kötü, gidişat kötü. En kötüsü ise bunların düzelme ışığını göremiyoruz hiçbir şekilde. Ben mi karamsarım bilmiyorum. Askerlikten dolayı çok yoğunlaşamadım takıma. Ama Mayıs'dan sonra ne oldu bu takıma bu kadar. Nasıl bu hale geldi anlamıyorum. 5 maç 0 gol. Son dakika gol attık, her ne kadar İlker Yasin saymasa da, bu takım 600 dakikadır gol atamıyordu nerdeyse. Şu oynadığımız maça bakıyorum, çıkarın saha kenarındaki reklamları, uefa, şampiyonlar ligi logolarını sanki sezon öncesi dostluk maçı. Aklıma getirmek istemiyorum ama bu takım bir sıfır çekme yaşayabilir. İşte bunun hiçbir kabulu, açıklaması olamaz bizim gözümüzde. Mustafa Denizli hırslı gözüküyor bambaşka bir Beşiktaş gelecek diyor ama tren gidiyor biz dururken, koşarak nasıl yetişeceğiz trene bakalım...

İlker Yasin'e de laf etmeden olmaz. Bırak artık be. Git evine viskini yudumla. O nasıl bir maç anlatımıdır. 2 dakika dinlemek insanın üstüne karabasanlar getiriyor. Ne bir heyecan var sesinde ne de şampiyonlar ligi maçı anlatır havası. Sanki cenazede beyefendi. Yeter anlatma ne Beşiktaş'ın ne de başka bir takımın maçını, sadece izle ama sonunda yorum bile yapma, izle ve sus.

27 Eylül 2009 Pazar

Yeni Hayat

15 Eylül tarihi itibariyle askerliği de yedik. Artık hayat başlıyor. Tabi ilk önce düzene sokmak lazım. Zaman gösterecek bakalım ne olacağını...

Beşiktaşımız da bir düzene soksa kendini, giderken güzel bıraktık da, hoşgeldin biraz kötü oldu...

30 Temmuz 2009 Perşembe

Eh Sonunda Şampiyon Beşiktaş

3 ay önceki dileğimiz gerçekleşti. Doya doya mutluluğunu yaşadık mı, eh pek olmadı ama ne demiştik sevmeye engel değil mesafeler!

Gece 2'de karakolu ve 2 km ötendeki Rum Karakolunu uyandırıcasına 3'lü çekmenin keyfi çok ayrıydı. Ama ertesi gün çekemeyenler tarafından, Kıbrıs'ın öğlen sıcağında esas duruşta bekletilmek(her ne kadar ben beklemesem de nöbet sayesinde, bekleyen kartal yürekler çok zevkli olduğunu anlattılar), o da çok ayrıydı...

Unutmadan şafak 47...

7 Nisan 2009 Salı

Görüşmek Üzere

Bugünden sonra uzun bir süre bloga yazamayacağım büyük ihtimal. Malum askerlik. İlk yazma fırsatı bulduğumda ilk konu başlığının ŞAMPİYON BEŞİKTAŞ olması dileğiyle...

5 Nisan 2009 Pazar

Orantılı Güç

3 "güvenlik görevlisi" bir Beşiktaşlıyı tutmuş, dördüncü "güvenlik görevlisi" de orantılı güç kullanıyor!

Bir Ordan Bir Burdan, Ha Bir de Polis!

Takım maçı kazanıyor. Şampiyonluk yolunda engelleri aşıyor, artık iliklerimizde heyecan iyice artıyor. Sonra adamın biri geliyor limon sıkıyor bu duruma. Tabi ki Yıldırım Demirören'den bahsediyorum. Neymiş Fenerbahçe taraftarına imreniyormuş beyfendi. Sebebi de lisanslı ürünlere olan talepleriymiş. Beşiktaş taraftarı lisanslı ürün almıyormuş. Bunları derken hiç sormuyor mu bu adam kendisi onlar müşteri de Beşiktaşlılar ne? Beşiktaş taraftarının ne olduğu belli zaten. Biz müşteri değiliz taraftarız. Eğer korsan ürün alımını eleştirirken sen Beşiktaşlıları böyle karşılaştırmalara tabi tutarsan sen daha çok gıpta edersin elaleme. Kartal Yuvalarının içeriği nasıl hiç düşündü mü Demirören. Bırak bizi gözünü yurtdışı çevirsin, internetten Celtic'in lisanslı ürünlerine baksın. Adamlar herkesin bildiği giyim firmaları gibi kendi markasını yaratmış. Sen o Kartal Yuvasının yapısını öyle bir hale getir ki kendi markasını yaratsın. Elinde Beşiktaş gibi marka var bunun işlememesinin suçunu taraftara yükle. Beşiktaş taraftarı kendi sevdasının ürünlerini giymekten erinecek bir taraftar değil, aksine bundan gurur duyacak bir taraftar grubudur. Ama Fenerbahçe yönetiminin Fenerbahçe forması alan şahısları bir taraftar değil de müşteri olarak gördüğü de aşikar, bizi de böyle görüp atacağı her hamle negatif etki yapacaktır kanımca. Kısacası Beşiktaş markasını yüksek seviyeye çıkaracaksın, taraftara asla müşteri gözü ile bakmayacaksın ve asla ve asla sevdasını müşteri olarak yaşayan gruplarla bizi karşılaştırmayacaksın.

Tabi bir de diğer konu var.Stadın adını 5 milyon Euro veren her firma için değiştirebilirmiş beyfendi. Bizim için orası Şeref Bey Stadıdır ve öyle olacaktır. Sen Del Bosque'ye 8 milyonu ver sonra stadın isminden para kazanmaya bak. Bu renklerin bir değeri olduğu söylendi, Süleyman Seba anlatıldı, Baba Hakkı anlatıldı bize sonra sen bizim değerlerimizi birer birer sat. Eğer cidden asi ruh denen şey bir belgeselden ibaret değilse, o stadın adı sonsuza kadar Şeref Bey olarak kalır!

Şampiyonluğa gelince, tünelde ışık gözüktü ama maçlar, fikstür zor. Takıma güven, takımın kendine güveni yerinde, eğer şampiyonluğa inanıyorsak ve hakedeceksek ne Kocaeli deplasmanı sorun olmalı ne de derbileri Şeref Bey'de kayıplı geçmeliyiz.

Bu sene şampiyon görelim sizi
Ölmeden mezara koymayın bizi...

Polisi unuttuk. Onlarında kuruluş yıldönümleri kutlu olsun. Ama artık insanları güvenlik birimi olan polislerden korumak için yeni bir ekip kurulsa da biz de onun kuruluşlarını kutlasak!

Not: Bu konu da diğer bir yazı için buyrun okuyun.

2 Nisan 2009 Perşembe

10... 12 Nisan

Seçim telaşı falan derken 12 Nisan iyice yaklaşıyor. Kaldı 10 gün nizamiyeden içeri girmeye. Cuma günü de sınavda sabrımızı ölçecekler sanırım. Hayırlısı diyoruz..

27 Mart 2009 Cuma

8 Milyon Euro'nun Sevabı


8 Milyon Euro... Beşiktaş gibi bir kulüp için çok büyük para. Barcelona, Manchester United ve bunlar gibi üst düzey ve aynı derece ekonomik anlamda güçlü kulüpler bile şöyle bir tazminat karşısında bir dakika durur. Bizim yönetimimiz bunu resmen ödeyeceğini bile bile bu haltı yedi. Bu paraya neler yapılmazdı ki. İşin asıl acı olan tarafı muhalefetin bu işe sesini çıkarmaması, Demirören yönetiminin bu 8 Milyon Euro'nun bedelini ödememesi, bu kulubü, bir kurumu alenen zarara uğratmaktan başka nedir ki?

Erdoğan Demirören oğlunun Beşiktaş Başkanı olmasından çok memnundur, mazallah başkanlık gider, Demirören Grubunun yönetim kurulu başkanlığı gelirse, o gruba neler olur gayet iyi biliyordur.

Del Bosque'de iyi yapmış parayı hayır işlerine adayarak, kendisinin de dediği gibi sevabı bize de yarar umarım.

Başarısızlığın Başarısı

Şimdi de yeni bir şey çıktı. Zirvede Sivasspor, Trabzonspor ve Beşiktaş'ın olmasının sebebi Fenerbahçe ile Galatasaray'ın başarısız olmasıymış.

İnsanın isyan edesi geliyor. Bu kadar acizce bir medya olur mu diye. Beşiktaş Gordon Schildenfeld'i alırken hatalı transfer yapmıştır. İki video izlenip nasıl futbolcu alınır, sokağa atılan paradan bahsederler. Ne yönetim kalır, ne teknik heyet kalır yerden yere vurulmadık ki haklıdırlar. Fenerbahçe'ye Josico'yu, Maldonado'yu alan yine Beşiktaş yönetimi ve teknik heyetidir zaten. Başka bir açıdan ise Marco Aurelio'yu Betis'e de Beşiktaş yönetimi satmıştır zaten. Fernando Meira'yı im sattı Zenit'e 101. yılda İlhan Mansız'ı Uzakdoğuya gönderen yönetim mi? Bizim dürüst, etik değerleri el üstünde tutan medyamız niye eleştirmez bu hataları bu iki "büyük" takımın. Ağbabaları izin mi vermiyor yoksa, musluklarındaki su mu kesilir yoksa!

Fenerbahçeli, Galatasaraylı futbolcular her maça aynı derecede konsantre olmazlarmış mesela. Onun da suçu onların değil di mi. Olsunlar kardeşim, yönetimin ve teknik heyetin görevi değil mi. Skibbe ne iş yapar ya da çakma Fatih Terim Bülent Korkmaz, hadi bunları geçtim, Adnan Sezgin ne iş yapar. Fenerbahçe'ye gelirsek, dönem dönem çok övülen menejer Volkan Ballı ne iş yapar, Kayseri'de çimleri kontrol etmekten başka. Futbolcular psikolojik hazır olmuyorlarsa maça, profesyonelliği yerine getirmiyorlarsa suç kimde. Diğer takımlar mı engel oluyor kontrat profesyonellerine.

Türkiye'de sanki iki takım var, diğerleri yok. Diğerleri sadece bu iki takım başarısız olursa başarılı olabilir. Anlayışları bu, zihniyetleri bu işte. Tabi bu iki takım potadan uzaklaşma tehlikesi ile karşı karşıya gelince, bu adamların işleri yolunda girmiyor. Türkiye'nin 2/3'si bu takımların taraftarı, ee bunlar gazete almazlarsa ne olur. İşte böyle haber, yorum yapılır. Kusura bakmasınlarda adı süper lig olan bir organizasyonun önde gidenleri de iki top üstüste yapan, zirveyi isteyen, mücadele eden takımlar olsun. Öyle her puan kaybını haklı veya haksız hakeme bağlayan, mücadele etmeyen, maçları istemeyen takımlar da zirveye uzaktan baksın.

Size de ayıp oluyor ama kusura bakmayın işte...

22 Mart 2009 Pazar

Kaldı 9 Hafta

26.Hafta
05 Nis 09BeşiktaşKayserispor-
27.HaftaKocaelisporBeşiktaş-
28.HaftaBeşiktaşBursaspor-
29.HaftaEskişehirsporBeşiktaş-
30.HaftaBeşiktaşFenerbahçe-
31.HaftaAnkarasporBeşiktaş-
32.HaftaAnkaragücüBeşiktaş-
33.HaftaBeşiktaşGalatasaray-
34.HaftaDenizlisporBeşiktaş-


Kaldı 9 hafta. Kayseri her türlü zor rakip ama İnönü'de maç vermek yok artık.

Kocaeli ilk yarı sonunda herkes düştü derken, aldı rüzgarı kurtulma durumuna geldi.

Bursa kağıt üzerinde zor maç ama bizle oynadıkları her maçı, bu gerginlik atmosferinde oynamaya devam ederlerse boylarının ölçüsünü almaya makhumlar.

Eskişehir maçına ise o zamanki puan durumuna göre bakmak lazım. Eskişehir her ne kadar Galatasaray'ı yenip Ankaragücü ile 6 puan fark yapsa da 2 hafta puan kaybetti mi anında potaya girer.

Fenerbahçe maçı ise her türlü zor maç ve kazanma olasılığımız kadar kaybetme olasılığımız da var. Derbi maç oldu mu daha farklı oynuyor Fenerbahçe, gerginlikten beslenen bir yapısı oldu son yıllarda Fenerbahçe'nin.

İki Ankara deplasmanı. Ankaraspor ilk yarı o maçları kazanmasa şimdi küme düşme hattında olurdu. Ankaragücü ise düşme ihtimali hayli yüksek. Ama bu sene Ankara'da 3 puanları alıp dönüyoruz. Eğer buraya kadar gelirsek Ankara maçlarının çok hasar vermeyeceğini düşünüyorum.

Ve Galatasaray. Galatasaray demoralize oldu gidiyor. Çorap söküğü gibi gelir mi belli olmaz, birkaç hafta daha izlemek lazım. Eğer bizim maça negatif bir konumda gelirlerse ikinci bir Sergen Attı Şampiyonluk Geldi niye olmasın.

Son maç Denizli, zamanında Fenerbahçe'nin başına gelen bize gelmez umarım. Şampiyonluk bu maça kalırsa Mustafa Denizli her türlü Denizli'de kupayı getirir bize diyorum.

Genel olarak ise şunları söylemek lazım, şampiyonluğu çok istiyoruz ama her Beşiktaşlı'da şu hissiyat var; aman fazla kaptırmayalım, aman havaya girip hayallere dalmayalım. Çünkü zamanında çok umutlar yaşadık sonu hüsranla biten. Onun için şampiyonluk geliyor demiyorum asla. Takımın güveni yerinde, biraz raya girdi ama bu yenilmemezlik serisinin devam etmesi lazım ve yenerek devam etmesi lazım. Eğer Fenerbahçe maçına kadar yine bu konumda gelirsek, Fenerbahçe maçı kırılma noktası olacak bence. O maçtan alınacak 3 puan arkadan gelen rüzgarı daha da arttıracak ve mutlu sona ulaşacağız umarım. Ben de askerde artık ne yaparım bilemem...

Ama yine de aman ha sakin diyorum ister istemez

15 Mart 2009 Pazar

Çok İstiyoruz...


Az kaldı be Beşiktaşım. Sivas kaldı üstümüzde sadece. Onu da alt edeceksiniz bu inançla. Bak gör İstanbul'dan başlayarak her yer nasıl Siyah Beyaz oluyor. Çok istiyoruz çok.

14 Mart 2009 Cumartesi

Aşk Olsun


Sahada Ernst'i gördükçe insanın beyaz forma alıp arkasına Ernst yazdırası geliyor. Sahadaki biz olan yabancı bulmak zor oluyor. Bu taraftar hala Pascal yazdırıyorsa formasına, onun sahada, tribünde Kartal Gol Gol Gol diye bağaran taraftardan bir farklı olmamasıdır. Ernst de sahaya çıktığı zaman aldığı paranın giydiği formanın hakkını veriyor. Devre arasında ancak bu kadar güzel bir transfer yapılır. Helal olsun sonuna kadar.

Eğer bu takım ben askerdeyken şampiyon olacaksa ve ben Taksim'de bu şampiyonluğu doyasıya kutlayamayacaksam Ernst yüzünden.

31 Mayıs'da bu takım Denizli'de Mustafa Denizli önderliğinde şampiyonluk turu atarsa aşk olsun sana Ernst hem de aşkların en güzeli olsun.

7 Mart 2009 Cumartesi

327


Yaklaşıyor yavaş yavaş, ne kaldı Nisan ayına şurada...

3 Mart 2009 Salı

Rogerio Da Silva Bobo


Beşiktaş Dergisinin Mart sayısında Bobo, "Bir ömrü İstanbul'da geçirir misin'' sorusuna ''Kesinlikle geçiririm'' yanıtını verirken, jübilesi için de ''Buna da cevabım, kesinlikle isterim. Kaldı ki yapacağım da'' demiş.

Bobo 24-25 yaşında ve bu soruya sanki yarın olacakmış gibi cevap veriyor. Sanırım bu cevapları en iyi resimdeki Bobo açıklıyor.

2 Mart 2009 Pazartesi

Susmak...

Susmak, büyük erdemdir. Gordon Milne'yi çok severdim, konuşmazdı ama yeri gelince "Şampiyon Beşiktaş" der, yeterdi.

Süleyman Seba ise şimdikiler gibi saldırmazdı oraya buraya. Bir çıkar pir konuşurdu. Gözleri gururundan, dolmasına rağmen, o yaşları akıtmadan "Şerefli ikincilikler şerefsiz şampiyonluklardan daha değerlidir" lafını yapıştırırdı.

Neden yazdım bunları, Bülent Uygun yüzünden. Ekşi Beşiktaş sayesinde gördüm röportajını. "Bizim ülkemizde herkes futbolu çok biliyor ya. Onlara da bir laf söyleyeyim; evet 5 yeriz, 7 yeriz ama 6 yemeyiz. 7 yeriz, 9 yeriz ama 8 yemeyiz."

Dediği laf bu. Galatasaray'ın 6 yemesine ve Liverpool'un 8 atmasına dokunmuş. Tek şekilde tarif edebiliyorum, kusura bakmasın Bülent Uygun ama ağız ishali olmuş kendileri. Kendisini zaten hiç sevmezdim, şimdi nefret eder oldum. Hiçbir davranışını samimi bulmuyorum. Gündemde kalma çabaları ile sürekli basın önüne çıkmalar, tribüne oynamalar.

İkinci bir Fatih Terim olacak bu adam benim için. Sonra Beşiktaş taraftarı özür dilesin oluyor, sen haddini aş sonra edep adap bekle. Bekleyin canlarım bekleyin...

27 Şubat 2009 Cuma

Beşiktaş Kanseri


Azrailimiz olacaksın be Beşiktaşım!

22 Şubat 2009 Pazar

El İnsaf!


Yok artık. Söylenecek söz yok cidden. Bu nasıl bir ahlaktır, bu nasıl bir yüzsüzlüktür. Resmi forzada gördüm şaşırdım mı, yok herkes kendine yakışanı yapıyor işte. Helal olsun sarı kırmızınıza!

17 Şubat 2009 Salı

Sıradaki Sezon Gelsin Mi?


Şampiyonluk yolunda bu kayıplar normal.

26. hafta her şey şekillenecek.

Böyle oynarsak şampiyon oluruz.

Her zamanki açıklamalar. Haydi inandık diyelim...

Trabzonspor ile yapılan iki maç, 1-1 ve 0-0
Galatasaray ile, 2-4
Fenerbahçe ile, 1-2
Sivasspor ile, 1-1
Kayserispor ile, 0-1
Ankaraspor ile, 1-3

Zirvedeki 6 takımla yapılan 7 maç ve galibiyet hiç yok. Sivas ve Ankaraspor ile deplasmanda karşılaşılacak. Kayseri,Galatasaray ve Fenerbahçe Şeref Bey'e geliyor. Denizli de hala 26. hafta şekillenecek diyor. Şimdi diyebiliriz Trabzonspor da zirvedeki takımlara karşı yüksek bir performans sergilemedi ama onlar Mustafa Denizli'nin şampiyonluk yolunda normal kayıp olarak gördüğü maçları takır takır kazanıyor.

14 hafta kaldı ligin bitimine, 6 maç içerde 8 deplasman var. İçerdeki maçlarımız, İBB, Gençlerbirliği, Kayseri, Bursa, Fenerbahçe, Galatasaray. Bu takımların hiçbirine karşı da 3 puan cepte değil. Ama eğer şampiyon olacaksak bu 6 maçtan 18 puan alınmalı. Deplasman maçlarına gelirsek, Gaziantep, Sivas, Kocaeli, Eskişehir, Ankara, Ankaragücü, Denizli. Aslında 8 maçı analiz etmeye de gerek yok, ilk iki deplasmanda kaybedilecek puanlar, bizi en azından psikolojik olarak çok sarsacaktır.

Takım kötü, fikstür zorlu, şampiyonluk zor gibi. Bu zorluktan bir şampiyonluk çıkar mı, çıkmaz gibi ama çıkarsa da sabaha kadar uyunmaz herhalde.

Unutmadan teknik direktörümüzün adı neydi?

15 Şubat 2009 Pazar

Adım Denizli İse Bu Maçı Kazanırız


"Adım Denizli ise bu maçı kazanırız", Teknik direktörümüz maç öncesi verdiği bir röportajda sarfetmiş bu cümleleri. Umarım adı cidden Denizli'dir yoksa bu maçın kaybı şampiyonluk yolunda çok büyük yara verir bize. Galatasaray kaybetmiş, Fenerbahçe'nin ne oynadığı belli değil - gerçi Hacettepe'ye atılan 7 gol ile Fb medyası döktürür ama - bu maçı 3 puanla kapatmamız, iki takımın da üstüne çıkmak demek, bu yükseliş de bize az da olsa psikolojik üstünlük sağlayacak.

Saat 21.00 olduğunda Beşiktaşımız Tranzonspor önünde 44. galibiyetini alır 3. sıraya yerleşir, Trabzon ile puan farkı 3'e Sivas'ın da puan kaybetme olasığı ile birlikte altın bir hafta yaşamış oluruz.

Haydi Bastır Beşiktaş, ölümüne Beşiktaş...

8 Şubat 2009 Pazar

Bu Kayıplar Hala Normal Mi?


"Liderle aramızda olan puan farkı bizi hiç bir şekilde korkutmuyor, bunu üzerine basarak söylüyorum. Rakiplerimizle içeride oynayacağız. Biz kendi işimize bakarız, karar verici başkası değil, karar verici biz olacağız."

Mustafa Denizli'nin Konyaspor maçı sonrası açıklamaları. Nedense artık bu tip açıklamalara inanmıyorum ve takımı da güven yavaş yavaş azalıyor. Sivas ve Trabzonspor takır takır oynayıp puanları topluyorlar. Haftaya Trabzon maçı var kendi sahamızda ama ben çıkar takır takır oynayıp, 3 puanı alırız diyemiyorum. Hatta Trabzon'un gelip, 3 puanı alıp evine dönmesi çok şaşırtıcı olmaz. Bu durum oldu diyelim, acaba Mustafa Denizli çıkıp şampiyonluk yolunda bu kayıplar normal diyebilecek mi.

Konya maçı ile öyle bir maç oldu ki hiçbir dakika gol atacakmışız gibi gelmedi. Hatta bir kaza golü yersek iyice ortalık karışak diye de düşünmeden alamadım kendimi. Kaza golü falan olmadı da biz de en azından bir kaza golü atamadık. Zaten kaza golü ile anca bu tip maçları kazanırız, haftaya Trabzonspor...

Umarım takım kendini toparlar, hırsını mücadelesini yükseltirse, 3 pas üstüste yapmaya başlarsa, Gökhan Zan yanında Zapo olduğunu veya 2 metre önünde Sivok, Yusuf gibi oyuncular olduğunu hatırlayıp, rakibin kalecisine uzun pas atmaktan vazgeçerse, bu kayıpları normal kayıplar olarak hatırlarız ileride belki!

7 Şubat 2009 Cumartesi

Basın da Bazen Engel Tanımazdı





Başlık basın da engel tanımazdı ama bunları hangi kalıba oturtacağımı şaşırdım. Hele bir de Galatasaray - Manchester United maçından O... Çocukları başlığı var ki ona uygun kalıp bile yok. Ek olarak ünlü Leeds maçı var öldürülen iki İngiliz için Star gazetesinin attığı Two Size manşeti, onun da insanlık kalıplarında yeri yok.

Ama çok "ilginç" geliyor bu başlıkları atan medyanın şimdi Beşiktaş taraftarının 3 saniye küfründe tribünleri hemen idam sehpasına götürmesi. Küfüre ben de karşıyım ama bunlarda ne kadar ahlak var ki ahkam kesiyorlar. Erman Toroğlu Ümit Karan'a akşama atacak golün kaldı mı diyerek canlı yayında terbiyesizliğin sınırlarını zorlarken, stadımızı kapatan ahlak bekçileri ne iş yaparlardı acaba, Bülent Yavuz canlı yayında sinkafı basarken nerdeydi ahlak bekçileri. Gücü anca taraftara yetiyor tabi, cezamız neyse çekelim de, bir biz çekmeyelim Erman da, Bülent de, her rakip taraftarını annesine küfrederk karşılayan Fenerbahçe de çeksin adam gibi cezasını!

Futbol Engel Tanımaz!

Bekleriz Tabii Ki



15 Yıl Bekledik Daha Önce
Hiç Farketmez Bekleriz Yine
Federasyona Hakemlere Pes Etme
Kartalım Uçalım Göklere
Koyalım Cimboma Fenere...

Son yılların en güzel bizi anlatan tezahuratı... HİÇ FARKETMEZ BEKLERİZ YİNE şu resimler için bir daha!

Rahmi Koç

Yılda birkaç kere yüce(!) basınımızda haberleri çıkar, Rahmi Koç önde gelen Beşiktaşlıları topladı diye. Ey Rahmi Koç sen "bu kadar" Beşiktaşlı'sın da senin çocuklar niye değil.

Biz demiyor muyuz,
Babadan kalma miras değil, doğacak çocuğuma borcumsun canım Beşiktaş'ım!

4 Şubat 2009 Çarşamba

Fabian Ernst ve Tabii Ki Baki Mercimek


Kariyeri yeterince sağlam. Ama sahaya çıkmadan yorum yapmak pek doğru değil. Sivok ile birlikte yararlı olur da Mayıs'da omuzlarda taşırız.

Ayrıca tipi de Baki Mercimek'e benziyor. Baki kapasitesi sınırlı da olsa o formanın hakkını vermiştir bizim için. Fabian Ernst dedik aklımıza Baki Mercimek geldi, Baki aklımıza gelince de bir tribün diyaglogu aklıma geldi.

Tek başına gittiğim maçlardan birinde önümde 2 tane biri 30 yaşlarında biri 45 yaş üstünde iki abimiz duruyordu. Üçümüz de birbirimizi tanımıyoruz. O gün de Baki'nin iyi oynayacağı tutmuştu. Devre arasında öndeki daha genç olan abi bana döndü ve diyalog başladı...

-Biz bu Baki'ye laf ediyoruz da adamın vizyonu var.

İşte bu anda diğer abi ben genç olana ben cevap vermeden ışık hızıyla bana döndü ve...

+S.....m ulan onun vizyonunu.

NOT: Ernst Baki Mercimek benzerliği fizik benzerliktir, Celal Kolot gibi konuşurken ağzımdan bir laf çıksın da ilgi çekeyim anlayışında yapılmamıştır.

29 Ocak 2009 Perşembe

David Beckham


Magazinsel olmasına laf edilir, para için Amerikalara top oynamaya gitti denebilir, bir reklam aracı olarak kullanılıyor diyebilirsiniz ama sanırım meslek ahlakına laf yoktur bu adamın. Aceto Balsamico'da Türk futbolcusunun eksiklikleri anketini görünce aklıma geldi aslında bunlar.Ronaldinho'nun bazı özel yetenekleri onda o kadar yok ya da çok fazla hızlı değil, Kaka gibi dikine gidemiyor olabilir ama hala inanılmaz uzun pas atıyor dan diye adamın ayağına. Hala inanılmaz frikik atıyor. Eski gücü olmayabilir ama sahaya çıktığı an hala formasını sonuna kadar ıslatıyor. Profesyonelliği sadece reklam anlaşmalarının veya yıllık 50 milyon $'lık kontratlarının bir gereği olarak görmüyor. Mesleki ahlakı üst seviyede, mesleğine saygısı üst seviyede. İşte bizim futbolcularımızda olmayan şey bu. Beckham'ın bu saatten sonra paraya ihtiyacı mı var ya da kendini kanıtlamaya, hiçbirine yok. Belki de rahat batıyordur ama İngiltere Milli Takım Kaptanlığına kadar yükselmiş bir kariyere sahip olan bu adam hala sıkılmadan gidiyor Milan gibi bir takımda oynuyor. Helal olsun cidden. Keşke bizim futbolcularımız da Beckham'ın futbol dışı yaşantısını değil de ilk olarak meslek hayatını idol kabul etseler.

Ayrıca uzun kollu formanın en çok yakıştığı adamdır, Yunanistan'a attığı fizik kurallarına aykırı frikikden sonra, gol sevincinde uzun kollu formanın karizması iyice çıkmıştı ortaya.Herhalde sürekli uzun kollu forma giyme presibine sahip tek futbolcu.

Bu Kaçıncı Oldu Acaba?

Sayamıyorum artık, her klupten ayrılan futbolcuyla veya teknik direktörle FIFA'da tekrar buluşuyoruz.

Del Bosque uzun bir süre gündemde kaldı. Son günlerde Higuain için verilen çek karşılıksız çıkmış. Yakında veya sezon sonunda Seric ile Cisse gidecek gibi, tarih tekerrürden ibaretse FIFA'da bir beş çayı bekliyor yine bizi onlarla.

Koca koca adamlar, aralarında milyonlarca dolar servetleri yönetenler var ama garip bir şekilde Beşiktaş A.Ş. Yönetim Kurulu gömleğini giyince bakkal dükkanı hesabıyla klup yönetiyorlar. Hepsine helal olsun bize de Allah bu eziyete dayanma gücü versin.

En iyisi çekelim bir fesuphanallah.

24 Ocak 2009 Cumartesi

24 Ocak

Ne boktan gündür, ne lanetli gündür bu 24 ocak...

24 Ocak 661
24 Ocak 1993
24 Ocak 2001
24 Ocak 2007...

19 Ocak 2009 Pazartesi

Efsane 11


1.Oscar Cordoba, ondaki teknik çoğu orta saha oyuncusunda yoktu. Topu oyuna inanılmaz sokardı, o kaledeyken ayrı bir güven duygusu hissederdik.

2.Recep Çetin, o ne goldü İsviçre'ye attığı. Kartalın sağ kanadından, herhangi bir kuş, dört ayaklı canlı asla geçemezdi.

3.Markus Münch, O'nun gibi muz orta yapan var mı hala, geldi mi Beşiktaş'a böyle birisi.



4.Gökhan Keskin, ah şimdi defansımızda şöyle bir adam olsa iyi olmaz mı biz de biraz rahat maç seyredebilsek.


5.Antonio Carlos Zago, Terminatörümüz bizim. Sert, yıkılmayan adam.


6.Federico Giunti, işte her takıma lazım olan futbolcu ama hala bir benzeri o gittiğinden beri hala alınmamış adam.


7.Fani Madida, ilk Beşiktaş maçımdaki futboluyla beni kendine bağlamış adam.


9.Mehmet Özdilek, en sevdiğim futbolcudur hala. İlk Beşiktaş formamı aldığımda 9 numara olacak diye tutturmuştum. Hele o jübile unutulur mu, kendisi zaten hiç unutulmadı.


10.Sergen Yalçın, beni şuana kadar en çok heyecanlandırmış futbolcu. Tek ayağı ile dünyayı titretebilecek kudretteki tek futbolcu benim için.


8.Stefan Kuntz, KUNTZ, KUNTZ, KUNTZ, en güzel tezahürata sahip Alman panzerimiz.


11.Pascal Nouma, ve tabi ki o. Her şeyiyle bizden biri. Sahadaki bizdi O, onun için aşığız ona, ruhuna.

Aslında kıyamadığım çok isim var. Yankov mesela. Unutamadığım adamdır. Ronaldo, Kadıköy'de attığı goller hala gözlerimin önünde. Hele bir de Amokachi var. 90+larda 3 Fenerbahçeli futbolcuyu başında diktiğini hala unutmadık. İlhan Mansız, Feyyaz, Metin Tekin, En Büyük Kaptan Rıza Çalımbay ve daha niceleri. Ama hepsinin ortak noktası hepsi sahaya çıktığı an, en az tribündekiler kadar Beşiktaşlı olmalarıydı. Yani hepsi sahadaki bizdi!

Batuhan Karadeniz

Aykırı futbolcuyu, sivri dilli futbolcuyu çok severim. Kalbini ön plana çıkaran, ruhunu sahaya koyan daha metaryalist bakışın altına girmemiş futbolcuya her zaman daha çok sempati duyarım. Sergen'i, Pascal Nouma'yı, İlhan Mansız'ı hem o güzel formanın hakkını verdiklerinden hem de haksızlığa tahammülü olmayışlarından kalbimde yerleri ayrıdır. Maradona acaba Pele gibi sistemin çarkında bir hayat sürse bu kadar sevilir miydi. Yine efsane olurdu ama onu asıl efsane yapan zaten bu aykırı tavrı. Şimdi ne alaka Batuhan Karadeniz. Batuhan'da altyapıdan gelmiş, fiziği ile futbol tarihine adını yazdırabilecek futbolcu izlenimi veren, yetenekleri ile Football Manager tabiriyle wonderkid diye tabir ettiğimiz bir futbolcu. Yukarda adlarını saydığım futbolcular gibi unutulmaz olabilir. Ama sanırım çok fazla mental eksikliği var. Fenerbahçe derbisi sonrası o yaştaki bir çocuk için bence fazla ağır olan "kral yapmayacaksın kral olacaksın" sözleri, maç esnasındaki amiyane tabirle artist tavırları biraz erken onun için. Bu lafları etmesi için, biraz daha ön plana çıkan tavırlar sergilemesi için Sergen, Pascal, Cantona gibi biraz icraatlarını göstermeli.

Şimdi Eskişehirspor'a gitti daha dün bir bugün iki, medyaya başladı konuşmaya. Haklı olabilir, Mustafa Denizli gençlere Ertuğrul Sağlam kadar önem vermiyor ama 6 ay sonra döneceğin bir klub ve o klubun teknik adamları hakkında hemen basına malzeme vermek büyük bir mental eksikliktir.

Biraz daha az konuşup işini yapsa, kendini geliştirse ilerde Muhammed Demirci'nin paslarıyla çok gol atar ama işte biraz futbola bakmalı.

Matias Delgado

Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'na (İMKB) gönderdiği açıklamayla, ana sponsor Cola Turka ile anlaşmanın 3 yıl daha uzatıldığını, ayrıca takım kaptanı Matias Delgado'nun tüm imaj ve transfer haklarının Yıldız Holding'den Beşiktaş Futbol A.Ş'ye devredildiğini duyurdu.

İMKB'ye yapılan açıklamada, sponsorluk anlaşmasının uzatılması ve Delgado'nun durumuyla ilgili şu ifadelere yer verildi: ''Yıldız Holding A.Ş. (Cola Turka) ile şirketimiz arasındaki 06.06.2005 tarihli sponsorluk sözleşmesi, 2010-2011, 2011-2012 ve 2012-2013 futbol sezonlarını kapsayacak şekilde, yıllık 4.000.000 USD + KDV olmak üzere toplam 12.000.000 USD + KDV tutarı üzerinden üç yıllığına uzatılmış, ayrıca şirketimiz futbol takımı oyuncusu ve kaptanı Matias Delgado'nun tüm imaj ve transfer hakları, Yıldız Holding A.Ş'den sponsorluk sözleşmesinin uzatılması kapsamında alınan, vadeleri 2010-2013 tarihleri arasında değişen toplam 7.750.000 USD tutarlı Yıldız Holding A.Ş. senetleri devredilerek ödenmek suretiyle şirketimizce tümüyle devralınmıştır.''


Anlamıyorum Cola Turka mı sponsor yoksa biz mi...

Şeref Bey'de mali genel kurula değiniliyor sürekli. O yazıların başlığı her şeyi açıklıyor. "İbra Gelenektir."

17 Ocak 2009 Cumartesi

Levent Erdoğan

Beşiktaş Yönetim Kurulu Asbaşkanı kendileri. Yani Beşiktaş'ın şuan için ikinci adamı. Her mikrofon tutulduğunda, her telefon bağlantısında, her televizyona çıktığında bu sefer ne diyecek diye düşünüyorum. Süleyman Seba ve Serdar Bilgili gibi efendi, düzgün adamların başkanlığını görünce, Hüsnü Güreli, İbrahim Altınsay gibi ağzından çıkan her lafı bilen, Beşiktaş'ı her ortamda temsil edebilecek bilgi, birikim ve vizyona sahip yöneticileri görünce, Levent Erdoğan ve onun gibiler kar etmiyor. Kabul edemiyor ne insanın beyni ne de kalbi.

Bir ara teşvik pirimini savunmuştu bu adam. Yav senelerce biz şerefli ikinciliklerimizle övünmedik mi? Süleyman Seba televizyona çıkıp gözlerinden yaş gelmeye ramak kalmış bir şekilde, "şerefli ikincilikler şerefsiz şampiyonluklardan daha değerlidir" demedi mi? Dedi! Ama işte sonra Beşiktaşımızın başına aman Demirören Grubunu batırır diye babasının desteği ile bir adam ve ekibi musallat edildi, biz de eziyet çeker olduk. Şimdiye kadar görmediğimiz durumlara şahit olduk.

Spor sitelerinde Levent Erdoğan açıklama yapmış, bu sefer öyle ters bir açıklama yok. Ama yazının başında dedim ya, bu sefer ne demiş diye baktım, ordan geldi aklıma bu yazıyı yazmak da.

Gönül istiyor ki Başkan İbrahim Altınsay, Asbaşkan Hüsnü Güreli, Futbol Şube Sorumlusu Sinan Vardar gibi adamlar olsun şu yönetimde de, ben her haber başlığında, ne yumurtlamış bu adamlar diye bir önyargıdan kurtulsam.

16 Ocak 2009 Cuma

Lionel Messi


Top Messi'ye geliyor ve benim popom bir 5cm ayrılıyor koltuktan ve diyorum keşke 90 dakika top sadece Messi'de olsa...

Unutmadan Sergen topu ayağına alınca komple ayağa kalkardım.

2 Yeni Beşiktaşlı

Buaralar da herkes Beşiktaşlı. Yusuf Şimşek zaten Beşiktaşlı aklı erdiğinden beri. Bunu resimlerle de kanıtlayacakmış, çok gerek varmış gibi. Denizlispor'dan Fenerbahçe'ye transfer olduğu sene sanki Beşiktaş ile de bir görüşme olmuştu ve Yusuf Fenerbahçe'nin verdiği parayı beğenerek "çocukluk" takımına değil Kadıköy'e gitmişti. Şimdi ise birden Beşiktaşlı oldu yine. Zaten Mevlana gibiyiz ne olursan ol yine gel diyoruz buaralar. Aldığı paranın hakkını versin, o formanın değerini bilsin yeter. Ama taraftarın gözüne girmek için ben çocukken şu takımı tutardım, şunu yapardım demek artık yemiyor. Bu gibi durumlarda birden amatör ruha bürünen futbolcularımız, profesyonelliği sadece alacakları para zamanı belirlenirken hatırlar oluyor.

Buaralar diğer Beşiktaşlı da Erkan Zengin. Hammarby'den 6 aylığına 100bin Euro'ya alındı. O da açıklamış bir radyo programında "Küçükken yüzümü siyah beyaza boyardım o derece Beşiktaşlıyım" demiş.Bakalım daha ne kadar Beşiktaşlı çıkacak karşımıza.

Erkan da iyi artist çıkmış resim de...


15 Ocak 2009 Perşembe

Porsche, Ferrari ve Ford Mustang

Ama 60 serisi Ford Mustang... Ayrıca Siyahından...

Sanırım Ekşisözlük'te bir yorum vardı. "Beşiktaşlı olmak, Porsche, Ferrari ve Ford Mustang arasından 60 model Mustang'i seçmektir." Yani pahalı olanı, gösterişli olanı değil, tarzı, kendine ait bir havası olan klasiği seçmektir. Çok güzel ve de yerinde bir benzetme ve tarif.

Gerçi buaralar Ferrari ve Porsche kılıfı giydirmeye çalışıyorlar ama...

Not: Ekşisözlük'teki yazı silinmiş galiba, baya bir aramama rağmen bulamadım.

Tümer Metin

Milyonlarca insanın ahını aldı Fenerbahçe'ye transferinde. Ondan mıdır bilinmez, bonservisi elinde olmasına rağmen hiçbir teklif yokmuş Türkiye'deki her hangibir takımdan. Şimdi ah üzüldüm desem hiç inandırıcı olmayacak. Daha O'nun kapalının önüne gelip, "Burası Beşiktaş Alayına Gider" diye tezahuratta bize eşlik etmesi gözlerimin önünde. Televizyonlara çıkıp Türkiye'de Beşiktaş'tan başka takımda forma giymem, Beşiktaşlı Tümer ismi çok hoşuma gidiyor söylemini unutmadık. Ama imzayı atıp, nefretimiz olduktan sonra, FBTV'ye çıkıp yıllarca ekmeğini yediği, kariyerine katkısı olan bir takımdan "o takım" diye bahsetmesi de hiçbir zaman unutulmadı ve unutulmayacak.

Şimdi tabiri caizse ortada kalmış. Avrupa'dan haber beklermiş. Beşiktaş'ta Sergen Yalçın kompleksi yaşadı. Hep onun ardındaki ikinci adam oldu. Hiçbir zaman adı Sergen'den önce geçmedi. Hatta Galatasaraylı Arda Turan tarafından milli takım antremanlarında bu ikinci planda kalışı taklit, espri konusu yapıldı. Gitti Fenerbahçe'ye bu sefer orda başka bir birinci adam vardı. Alex'in yedeği muamelesi gördü. Yine hiçbir zaman birinci adam olamadı. Ama kariyerinde hep sanki birinci adammış gibi davrandı, mimikleri, jestleri hep öyleydi. Zaten bunlar onu itici yapan detaylar oldu. Şimdi gider belki Avrupa'nın sıradan, vasat futbol kluplerinden birine, belki kariyerinin son yıllarında, askerliğe her geçen gün daha fazla yaklaşırken, birinci adam olma heyecanını yaşar.

Son olarak onun için en güzel lafı Sergen Yalçın söylemişti Alex De Souza'nın sakat olduğu bir maçın öncesindeki yorumlarda; "Koca Fenerbahçe Tümer'e mi kaldı..."

13 Ocak 2009 Salı

Beşiktaşlılık

Bazen soruyorlar "neden tutuyorsun bu takımı" diye. Diyorlar "kaç tane şampiyonluk gördün", "kaç tane avrupa kupası zaferi" gördün. Doğru, belki o kendini bunlarla tanımlayan takımlar taraftarınca bunlar bir ölçüt ama benim için ve eminim ki birçok Beşiktaşlı için bunlar bir sebep, bir kıstas değil.

Kazım Koyuncu'nun ölüm yıldönümünde rakibinin formasıyla taraftar sitesini süslediği için seviyorum ben bu takımı mesela.



Rakibinin efsane futbolcularını ezeli rekabetin ezeli olmasına katkılarından dolayı saygı pankartı açıldığı için mesela.


Ve şimdi de bu resim. Bazı kesimlerin vatan haini olarak nitelediği usta şairimizin bir de bu şekilde onurlandırıldığı için seviyorum ben Beşiktaş'ımı.



En sonunda da daha küçücük bir çocukken Beleştepe'nin ordan otobusden atlayıp, ilk maça gidişim, daha sonra Beşiktaş Merkez'de bir bira içip, sonra Şairler Parkında ikinci birayi yudumlayıp, Dolmabahçe Caddesi'nden geçerek Şeref Bey'e gidişimdeki mutluluğun, heyecanın eşi benzeri bir his olmadığı geldi aklıma.

Demirören'e rağmen, Sinan Engin'e rağmen, uyuyan muhalefete rağmen, biraz bizden yabancılaşmasına rağmen yine de vazgeçilmez bir duygu olduğunu daha iyi anladım Beşiktaşlılığın.