20 Ekim 2010 Çarşamba

Gönlümüz Beşiktaş...

Gönlümüzün Beşiktaş ama aklımızın malesef Beşiktaş demediği maçlardan biri geliyor. Beşiktaş - Porto.

Quaresma yok, Guti yok. Bu iki futbolcu Beşiktaş'ın her şeyi mi? Belki değil ama Sarı Melek'in oynatmaya çalıştığı sistemin iki kalesi. Schuster geldiğinden beri topu ayağında tutan, oyunu rakip sahaya yıkan, savunmayı önde kurup rakibi kendi sahasından rahat çıkartmamak üzerine dayalı bir oyun sisteminin peşinde. Şartlar ne olursa da olsun bundan vazgeçmiyor. Şu an taraftar da sonuna kadar arkasında. Uzun zaman olmuştu gol yedikten sonra, abi atarız bir tane elbet demeyeli. Ama işte bu hissiyatı veren sistemin iki sac ayağı malesef sakat. Yani topu ayağımızda tutan Guti, oyunu rakip sahaya yayan, hücum gücüyle rakibi kolay kolay sahasından ayrılmasına izin vermeyen Quaresma sakat.

İşte bu sebeblerden ötürü gönlümüz ile aklımız bir değil bu maç için. En azından benim için böyle. Quaresma'nın yerine kime koyarsak koyalım O'nun yerini asla dolduramayacak. Zaten kaç tane bu stilde futbolcu var ki, bizde bir de yedeği olsun. Guti ise, Ernst biraz biraz yapmaya çalışıyor, çakma Brezilyalı Tabata saç baş yoldurarak bazen Guti rolüne soyunuyor ama hiçbiri Guti etmiyor. Guti öyle bir adam ki, ceza sahasına derinlemesine attığı her pas öldürücü. Ceza sahasına yaklaştığı her an önündeki her futbolcuyu pozisyona sokabiliyor. Ernst? Tabata? Malesef ki hayır. Zidane'nin söylediğine dair bir laf var, Guti'den hızlı olabilirsiniz, daha yetenekli olabilirsiniz, daha iyi teknik kapasiteye sahip olabilirsiniz ama asla ondan daha zeki olamazsınız. Biz kafi seviyede Guti'nin zekasına ayak uyduracak bir komple bir takım olamadık ki Guti'nin tam manasıyla yerini doldurabilelim.

E peki ne olacak. İşte burda gönlüm devreye giriyor. Şeref Bey'de bir çok defa dünya devleri dize getirildi. Barcelon, Liverpool, Milan. Porto asla bunların ayarında değil. Neden yine redbull içmiş bünyeler gibi oynayan bir takım sahada olmasın.

Futbol mantığım işimiz çok zor diyor, ama Beşiktaş mantığım umudunu kesme diyor. Stadda olsak da olmasak da...

Gücüne güç katmaya geldik,
Formanda ter olmaya geldik...

17 Ekim 2010 Pazar

Türk Futbolu

En güzel açıklamasını şuan tu kaka dediğimiz Gus Hiddink yapmıştır; ''biz dünya birincisi gibi konuşmayı seviyoruz." işte olay bundan ibaret. Türk futbolu diye bir ekol yoktur. Saman alevi derler ya işte öyledir türk futbolu. güzel bir hava, kaliteli bir jenerasyon yakalanırsa ancak Türk futbolu diye bir kavram çıkar. Hiddink'in dediği gibi kaf dağından inmemiz lazım. Eğer inmezsek 2002'de dünya kupası oynar bir daha yanından bile geçemeyiz. Euro 2000'ne gider 2004 yılında tv başında olur, 2008'de esen rüzgarla yarı final oynarız.

Lafı edilen türk futbolunda altyapı üstyapı hiçbiri yerine oturmamıştır. Senelerdir dillendirilen Galatasaray altyapısı Arda ve Emre'den başka kimi üst düzey olarak türk futboluna sunabildi, zamanında altyapısıyla efsane seneler yaşayan Beşiktaş seneler sonra Necip Uysal bayramı yaşıyor. Fenerbahçe'nin hali ortada, bir maç oynayan Okan Alkan yıldız ilan ediliyor. Trabzonspor 23 yaşındaki Mustafa Kumlu'yu geleceğin yıldızı diye ilan ediyor. Bursaspor'un üst düzey tek oyuncusunun milli takım kampında yeri bile yok malesef.

Ülkemizde futbolu yönetenler günü kurtarma hevesinde, eldeki jenerasyona dayanan adımlar atıyorlar. Sistem, hedef yok. Dünyada sadece bizde futbol oynanıyor zannediyorlar. Rakibimiz bile olamayacağı söylenen Belçika'da, Vincent Kompany, Eden Hazard, Marouane Fellaini, Axel Witsel, Romelu Lukaku bu genç beş adama avrupanın üst düzey takımları milyon dolarlar ödemeye hazır. Bizde kim var, son on yılda bu ayarda kaç oyunu çıkardık. Bedel olarak bunlara yaklaşabilecek Arda Turan dışında futbolcumuz var mı?

Temeli kurmadan inşaata başlayınca işte gün gelir azeri kardeşlerimiz böyle madara eder bizi. Sonra Almanya'yı evinde 3'lesen ne geçer eline. Ülkemiz futbolunda söz sahibi olanlar ilk önce buna el atmalı, kaf dağından inip ayakları yere basmalı. İstedikleri kadar endüstriyel futboldan marka değerlerinden bahsetsinler, futbol öyle bir oyun ki istediğin kadar para dök, 44 ayak ve bir topla oynanıyor. Marka değerini sunumlar değil, aslında bu ayaklar ve top yükseltiyor. Bizim ilk önce ayaklarımızı yetiştirmemiz lazım. Temelimizi sağlamlıştırıp katları çıkmamız lazım. sonra desinler ki Türkiye 2012'de yok ama bunu acısını 2014 Brezilya'da çıkarır.