23 Şubat 2015 Pazartesi

Demirin Tuncuna İnsanın Piçine Kaldık



Yekten söyleyeyim, bu ülkeden nefret ediyorum. Ve çoğu zaman bu ülkeden bir bok olmaz diye serzenişte bulunup izlediğim, okuduğum bir haberi yarıda bırakıp geçiyorum. Hatta haziran seçiminde hayatımda ilk kez bu kadar yoğun oy kullanmama fikri dolanıyor kafamın içinde. Çünkü artık bu ülkenin insanlarına hiç inanmıyorum.

Sonra bir şey oluyor, Ali İsmail'e atılan son tekmeyi görüyorum nette, Ethem'in annesini. Mesela daha bu sabah, saat 7'de servis beklerken, geri dönüşüm işçisi 14-15 yaşındaki çocuk yolda sepetini çekmeye çalışırken, öküzün biri çocuğu baştan aşağı ıslatınca, diyorum bu ülkeyi insanın piçine bırakmamak lazım.

Bu akşam da bu çocuğu gördüm sözlükte. Şükür edebiyatından  her zaman nefret ettim, çünkü bu ülkede çocuklar açlıktan ölüp birileri götünü yatağından kaldırmadan sefa sürerken hiçbir zaman samimi ve doğru gelmedi. Ama çocuk hayata 3-0 yenik başlamasına rağmen mücadele ediyor ve o kadar net ki benden çok daha fazla inancı ve ümidi var geleceğe dair. Biraz utandım, biraz kızdım kendime.

Şu yazıyı bir anlık kafamda çakan bir şimşekle yazdım, belki yine haziran'da oy kullanmayacağım, belki yine nefret edeceğim bu ülkeden. Ama ne olursa olsun bu ülkeyi, bu toprakları katillere, hırsızlara, şerefsizlere bırakmamak lazım, en azından bu uğurda direnmek lazım.

Yaşar Kemal'in de söylediği gibi; o iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler, demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.
İşte o iyi insanların mücadelesine ortak olmak ve insanın piçine meydanı bırakmamak için direnmeye devam!

14 Ağustos 2014 Perşembe

Babam, Büyükbabam ve Süleyman Seba..


Kendimi bildim bileli Beşiktaşlıyım...
Babam yatağımın başına gelince bildiği tek masal olan – sanırım sadece o biliyor bunu – “İsmet’in Kısmetini” anlatırdı ve bir de Beşiktaş’ı..

Beşiktaş’ı anlatırken de hep 3 tane özne vardı.
 Ahmet Şahin...
“Oğlum topa bir vururdu, o top direğe çarptığı an direkler sökülecek zannerderdin.”
Yusuf Tunaoğlu...
“Dünyada eşi benzeri yoktu onun, onun gibisi ondan önce gelmedi ondan sonra da asla gelmez.”

Ve son olarak Süleyman Seba; O’nun da eşi benzeri yoktu, ağırbaşlıydı, babacandı, saygı duyulandı, Beşiktaş’ı Beşiktaş yapan O’ydu. Mütevaziydi, efendiydi, rakibine saygılı olmayı, hakkı yenince gururdan akmayan gözyaşlarıyla milyonların önünde dimdik durmasıydı onu özel kılan.

Ben büyükbabama benzetirdim Süleyman Seba’yı, hiç görmedim, hiç elini öpmedim. Büyükbabam şu hayatta karşısında dizlerimin titrediği tek adamdı. Asla despot, sinirli biri değildi aksine sevgi dolu babacan bir adamdı ama işte hayatımda duyduğum en büyük saygı onaydı, öyle bir saygı ki karşısında dizlerim titrerdi işte. Sonsuz bir saygıdan gelen aslında gereksiz olan bir korku vardı.

Seba içinde geçerli tarif edemediğim bu saygı. Hatta benim için öyle bir seviyeye geldi ki, Beşiktaş var oldukça Süleyman Seba da olacak gibi geliyordu benim için, nerdeyse 30’a geldim bu hala böyleydi. Ahmet Şahin de Yusuf Tunaoğlu da benim için çok önemliydi ama onların yerini hep birileri aldı, Şifo, Sergen, İlhan Mansız, Feyyaz, Rıza hep kahramanlarım değişti ama Süleyman Seba dediğim gibi Beşiktaş’tı benim için...

Süleyman Seba öldü Beşiktaş öldü benim için, Beşiktaş’ı her geçen gün daha çok seveceğim, hayatımdan çıkma gibi bir şansı zaten yok ama artık hep bir eksik olacak, benim için en güçlü en yıkılmaz kalesi düştü.

Ama mutluyum, gururluyum Seba gibi biriyle sevdim Beşiktaşımı, yarın imam soracak ya hakkınız helal olsun mu, belki de ilk defa bu soruya –cenazede olamayacak olsam da- verecek cevabım yok, bizim ne hakkımız olabilir ki varsa O’nun var bizde, bize eşsiz bir tarih ve o hep duruş dediğimiz, her şeyden çok önem verdiğimiz soyut kavramları armağan ettiği için.

Huzurlu uyu başkanım, senin duruşun, yarattığın Beşiktaş’a, tüm engellere rağmen sahip çıkacak milyonlardan biriyim belki asla ödeyemeyeceğimiz hakkını bu şekilde bir nebze de ödemeye çalışırız.

1 Ocak 2014 Çarşamba

Ali İsmail Korkmaz Benim Arkadaşımdı.

2013.. Sanırım Türkiye için - özellikle son 6 ayı - unutulmaz oldu. Yani gelişme ve sonuç en eşsizlerindendi. Benim için ise 2013 kendimi ilk defa ülkem adına gelecekte çocuklarıma övünerek anlatabileceğim olaylar demekti.
 
İlk önce şunu söylemek istiyorum biraz sonra yazacaklarımı kibir, ukalalık olarak görmeyin lütfen, yazının romantizminin etkisiyle okursanız iyi olur, tabi okursanız.
 
Mesleğim makine mühendisliği ve okuldan mezun olup askerden döndüğümden beri otomotiv sektöründe çalışıyorum. Kariyerin gidişatından da olsa gerek bugüne kadar hep araçlarda direk insan hayatına etki eden parçaların üretiminden sorumlu olarak çalıştım ve çalışmaya devam ediyorum. Bir müdürümün de deyimiyle gece uyurken farketmeden katil olabilecek durumdayım. İşte bu yüzden her zaman yaptığım işten gurur duyuyorum ve ülkem için bir şeyler yaptığımı düşünerek çalıştım.
 
Ama bu sene mayıs ayının sonu ve haziran ayında hiç hissetmediğim şeyler hissettim. Tam anlamıyla yaşadığım yerin bir karış toprağına, nefesine, özgürlüğüne sahip çıktım. Bu uğurda direndim, ayakta durdum. Ölüm korkusunu hiç hissetmediğim kadar hissetsem de bir kere bile lanet olsun demedim ayakta durmaya, ağacıma, toprağıma ve özgürlüklerime sahip çıkmaya devam ettim o eşsiz günlerde. Ve gün gelecek çocuğuma benim katil devletim ağacıma göz dikti, insani haklarımı yok saydı ama ben binlerce arkadaşımla buna hayır dedim. Katil devletim dozerle girdiği o topraklardan ağaç dikerek çıktı diyeceğim.
 
Hani 68 kuşağı mensuplarının hepsinin arkadaşıdır Deniz, Yusuf, Hüseyin, Mahir, Sinan, Taylan... Belki adını yazdıklarımı görmediler bile ama onlarla aynı davaya baş koyup o uğurda bedenlerini, akıllarını, ruhlarını harcadılar. İşte ben de ilerde çocuğuma bugünleri anlatırken Abdocan, Mehmet, Ahmet, Medeni, Ethem, Ali İsmail benim en kral arkadaşımdı, kardeşimdi diyeceğim. Ethem ile Ankara metrosunda beraber sokak çalgılarına eşlik ederdik, Ali İsmail bu hasta Beşiktaşlı abisini Fenerbahçe Yıkılmaz diye bağırttı diye anacağım.
 
Sonra devam edeceğim anlatmaya... Bir de Berkin var, Ali İsmail, Ethem, Medeni, Ahmet, Mehmet, Abdocan kalleşleri korkuttular, titrettiler onların bıraktığı yerden Berkin kardeşimle o kalleşlerin yıkıldıklarını izledik diyeceğim.
 
Berkin uyanacak, uyanmak zorunda ve 2014 özgürlüklerimiz için çok güzel olacak. İnanıyorum...

29 Aralık 2012 Cumartesi

Tutku ve Ruh


Bir tezahürat bir takımı ne kadar etkileyebilir ki? Kartal Gol Gol ile milletin sahanın ortasına ölçüm aleti koyarak hadi bağırın komutuyla desibel rekorları kırdığı ülkemizde biz spontane bir şekilde tv'de sesi kıstırmıştık ve gol de gelmişti ama sağ kanattan rüzgar gibi akan Anelka'dan. Başka? Liverpool maçı, kapalıda diyaframlarımızı bırakmıştık. O gün özellikle kapalıda olan her Beşiktaşlı'nın sesi o günden beri daha kısık çıkıyor. Maçın ikinci devresinin ilk 15 dk'sını hatırlayın ya da Reina'nın maç sonu röportajında söylediklerini anımsayın; kendimizi esir alınmış hissettik.

Bunlar bir maçın seyri ile alakalı örnekler. Peki baştaki video. Bir takımın ruhunu, taraftarın içindeki tutkuyu tekrar alevlendirdi. Bu sene olur da şampiyon olursak emin olun bu videonun bu tezahüratın çok büyük payı olacak.

Açın videoyu ama kulaklıkla son ses dinleyin. O kadar çok şey gizli ki şu görüntülerde. Arka plandaki seslere kulak kesilin. Haydi oğlum haydi diyor biri, bir tur daha dönüyor, eller havadayken biri de hep böyle devam diyor. Almeida deli gibi gol kaçırıyor hepimiz önceki sezonlardaki homurdanmalardan uzağız haydi oğlum diyoruz, atınca da hep böyle devam diyoruz. Taraftarda ateşlenen bu tutku takımın şuanki ruh halini de etkiledi. Belki realist yaklaşıp bu romantizmi saçma bulacaksınız ama ben buna inanıyorum. Tıpkı Trabzonspor maçında Olcay'ın o son dakika golü atıp maçın 2-1 olduğuna inandığım gibi. Bizim için bu takım her maçı kazanıyor. Fiiliyatta beraber kalıyoruz yeniliyoruz belki ama maç sonunda bizimle aynı tutkuya sahip bu adamları alkışlıyor canınız sağolsun diyoruz. Zaten galibiyetten sonra da onlar tribünlere gelip bizimle beraber siyah beyaz çekiyor. Hatta o bile yetmiyor soyunma odasına "sevinmek için sevmedik biz seni" diye gidiyorlar. Devre arasına 2-0 önde giren benim takımımın 21 yaşındaki kaptanı diğer kaptan abisine veryansın ediyor, ibo abi bir tane atamadım hala diye. Diğeri de sen elinden geleni yaptın diyerek desteğini ortaya koyuyor.

Ben bu takımla mutluyum, şampiyon olsun olmasın zerre umrumda değil. Bana çocukluğumun Beşiktaş'ını geri verdiler çünkü. Ben bu adamlarla gurur duyuyorum. Yıllar sonra sahada tribündeki bizlerin ruhunda adamlar var. Bu bana yeter de artar.21 yaşımdaki evlat dediğimiz kaptanımız yeter, yıllar sonra beni ilk defa heyecanlandıran, topsuz oyunda bile takip ettiğim 20 yaşında oyun liderimiz yeter, gol sonrası yaptığı dansla GOOOOOOLLLLL haykırışımı kahkahalara çeviren casperım yetiyor bana.

Biraz kendi kendine bir teşekkür olacak ama hepinize teşekkürler, babamdan kıskandığım Beşiktaşımı bana tekrar hediye ettiğiniz için!

30 Kasım 2012 Cuma

En Çok Seni Kıskandım!

En çok Beşiktaş'ı kıskandım ben... Kimden mi? Babamdan. Kendimi bildim bileli Beşiktaşlıyım ama bunda babamın çok katkısı var. Babamın Beşiktaş'a ilgisini, heyecanını, tutkusunu kıskanırdım. Pazar günleri maçlar radyodan verilirken, o radyoya kitlenişi... Gözü hiç kimseyi görmezdi. Dünyada sadece babam ve Beşiktaş. 

Mesela 92-93 sezonu ilk Beşiktaş travmamdır. Ankaradan gelen 8 gol, Recep'in atılması.. Babamın da Recep'den bir farkı yoktu. 8 yaşındaydım yenmemize rağmen sevinen Galatasaraylılardı anlamsız gelmişti, babam her Beşiktaşlının çok kullandığı o lafı etmişti; canınız sağolsun. Annem de Beşiktaş'ı kıskanıyordu babamdan. Beşiktaş maçı olduğu gün daha çabuk sinirlenirdi, Beşiktaş gol yiyince sevinirdi, mutlu olurdu kadın. Ta ki bizim 100. yılımıza kadar..

Çok iyi hatırlıyorum o sene ettiğim duayı hiçbir zaman etmedim, her gece Beşiktaş için dua ederdim. Üniyi kazanacaktım, Yıldız Teknik'de okuyacaktım, Beşiktaş'da yaşayacaktım ve her maça gidecektim. İnanılmaz bir motivasyon kaynağı oldu bana. Annem bile sırf benim için Beşiktaş'ı sever oldu, Beşiktaş kazansın diye dua eder oldu.

Ve ÖSS açıklandı, Yıldız Makine ve Fulya tesislerinin orada bir ev. Daha ne isteyebilirdim ki. Ve her maça gittim kendime söz verdiğim gibi. Her maç öncesi annemi aradım, anne duayı unutmadın di mi? o da hiçbir zaman unutmadı.

Şimdi bakıyorum ben babamdan daha Beşiktaşlıyım. Dayı oldum yeğenim siyah beyaz çıktı hastaneden. O benden daha Beşiktaşlı olacak. Birgün baba olma şansım olursa,çocuğum da babasından daha koyu Beşiktaşlı olacak. Çocukluğuma dönüyorum da tekrar, babam yatağa yatırır bana Beşiktaş'ı anlatırdı. Ahmet Şahin varmış çektiği şut direğe çarparsa direk yıkılacak zannedermişin. Hele bir Yusuf Tunaoğlu'nu anlatışı vardı. Olamaz böyle bir hayranlık. Adama şimdi sor Messi mi Ronaldo mu diye, sen Yusuf'u izledin mi der. Söyleyin nasıl kıskanmayım ben bu hayranlığı, Beşiktaş'ı?

İşin özü Beşiktaş çok ayrı benim için. Anlatamadığım, tarif edemediğim kadar. Yenilmiş yenmiş umrumda değil, çünkü izlemek mutlu ediyor beni. Yenilince kızamıyorum, korumak istiyorum sanki. Yenince, varsın yansın dünya bana ne. Ulan dolabımda bile askıda daimi asılan tek şey formalarım. Ulan Beşiktaş iyi ki tutulmuşum sana, canına yandığım!!!

27 Ocak 2012 Cuma

Hislerimizin Tercümanı..

Rıdvan Akar abimiz hislerimizin tercümanı oldu ve Forza'da sonrasında gelişenler herkesin malumu. Aynı hisleri paylaşan her Beşiktaşlı bu yazıyı paylaşmalı..

Beşiktaş taraftarı olarak bizler kendimizi Çarşı olarak bilinen o büyük şemsiyenin altında hissederiz. Zira Çarşı pek çok konuda bizim adalet ve vicdanımızla örtüşen bir duruş sergilemiştir. Bunun son örneği Van için gösterilen duyarlılıktı.

Ancak saygınlık zor kazanılan ama çabuk kaybedilen bir haslettir.

Çarşı’nın Pluton’dan Etoo’ya, nükleer santralden Hasankeyf’e kadar pek çok konuda gösterdiği hassasiyeti kendi “varlık nedeni” ile yani Beşiktaş ile de göstermesini beklemek hakkımızdır.

Eğer sevdalısı olduğunuz kulubün başkanı Şike Soruşturması sürecinde Fenerbahçe’yi kurtarmayı kendisine görev edinmişse, eğer sevdalısı olduğunuz kulübün başkanı doğruları dile getiren -geçmişten beri dost olduğumuz- Altay Kulübünün başkanına “okur, haddini bil” demişse ve en beteri de sevdalısı olduğunuz kulübün başkanı “Fenerbahçemiz” sözcüğünü böylesine keyfiyet içinde kullanabiliyorsa, Çarşı’nın da bir tepki göstermesini beklemek hakkımızdır.

Aksi takdirde “Çarşı’nın neye karşı” olduğunu sorgulamaya başlarız ki o takdirde Çarşı’yı “Asi” yapan o A mahsun kalır….

Kusura bakmayın arkadaşlar, geçmişte çokça sorgulanan ve sizleri de çok rahatsız ettiğini bildiğim, “Çarşı – yönetim” iddialarını boşa çıkarmak içir tarihi bir fırsat elinizdedir. Bu fırsatı harcamamanızı tavsiye ederim.

En azından o Denizli maçında dayak yiyen Beşiktaşlılar için…isterim.

Benim duruşum ise şudur: Statta iki elimi havaya kaldırır ve çapraz sallarım:

YETER DEMİRÖREN

Rıdvan Akar

10 Kasım 2011 Perşembe

10 Kasım

...yaşıyor dört köşesinde vatanın
yaşıyor damar damar yüreklerde.

...altın saçları dalgalanıyor rüzgârda,
mavi gözleri ışıl ışıl görüyorum...

16 Ekim 2011 Pazar

Kazanamayız...

Dün oynanan maçı izlerken 90dk'nın her anı bu cümle vardı dilimde. Merak ediyorum dün bir tane Beşiktaşlı var mıdır bir an olsun maçı kazanabileceğimizi düşünen. Taraftarı olduğun takımı objektif değerlendirmek zordur, kötü oynasa bile içine atarsın. Ama dün izlediğim Beşiktaş için elle tutulur bir tane pozitif yön yok.

Bir takım bu kadar mı kopuk olur birbirinden. Bu takım hafta içinde ne yapıyor merak ediyorum. Hele o teslimiyet havası yok mu, katlanılır bir şey değil. Kötü şut çekilir, hatalı pas verilir ama hiçbir futbolcunun mücadelesiz bir oyun ortaya koymaya hakkı yoktur. Ne olursa olsun futbolculuk mesleğini icra eden insan kötü koşamaz!

En sevdiğim tezahüratlardan biridir; "Böyle oynayın canımızı verelim." İşte biz bunu görmek istiyoruz. Liverpool'dan 8 yerken de isyanımız 8 gole değil, bir tane bile sarı kartı olmayan teslim olmuş oyun anlayışınaydı.

Benim hayalimdeki Beşiktaş sahaya çıkacak ilk önce kavgasını verecek. Yener veya yenilir ama ilk önce hakedecek. Maçı kazanmak istediğini tribündeki adama hissettirecek. Dün bana kimse bir tane futbolcu ismi veremez Kayserispor'u yenmek isteyen.

Futbol günümüzde artık iyice bilimsel konuma gelmiştir. Artık iman gücüyle bir yere kadar. İnsanlar, bu işlere kalabalık bir ekiple kafa yorarak hazırlanıyor ama ne olursa olsun bu işin temelinde, kazanmak istemek, mücadele etmek var.
Bu ölü toprağı umarım en kısa zamanda üstümüzden atılır. Yoksa o tribün Q7 ve Fernandes dinlemez sahaya iner.

7 Ekim 2011 Cuma

Utanıyorum Senden

Hiçbir zaman seni başkanım olarak kabul edemedim. Artık iyice nefret eder oldum senden, utancım had safhada. Bugün insanlar diyor ki, hani yıkılmayan son kaleydiniz. Haklılar, yıktın sen Beşiktaşımı, bizim aşık olduğumuz değerleri ezerek bitirdin bizi.

Demirören öğrensin artık bunu, biz Beşiktaş taraftarı farklıyız. Biz şampiyonluk sayımızla, kupalarla övünmeyiz. Bizim için felsefe vardır, şeref, hak, dik duruş vardır. Biz armamızdaki ay yıldız için övünürüz. Hakkı Yeten için, Lefter'in O'nun için söylediği, saygının timsali olan cümle ile övünürüz. Zamanında bu kulubün başkanı bu ülkeyi yöneten adamın eşi, şampiyonluk kutlaması teklifinde bulununca, "Beşiktaş halkın takımıdır, şampiyonluğunu İnönü Stadında taraftarıyla kutlar! dedi. İşte biz bu yüzden Beşiktaşlıyız! Bu takım 4-5 senede bir kere şampiyon olmasına rağmen dünyada parmakla gösterilen bir taraftara sahipse işte bu değerleri sahiplendiği için bu böyle.

Ben istemyorum Quaresma'yı Almeida'yı, Guti'yi. Benim için Beşiktaş Necip çünkü, senin paranla gelen o adamlar biz değil. Necip yerden kayarak top kaptığında heyecanımız, gururumuz tavan yapıyor. Muhammet 80 numaralı formasıyla Gaziantep'de sahaya çıktığında gerçek Beşiktaş taraftarının eli ayağı birbirine dolanıyordu, yıllardır beklediği bu an için.

İstemiyorum seni artık, paranı da seni de istemiyorum. En büyük utancımız oldun sen bizim. Bu takım 8-0 yenildiğinde biz utanmadık ama sen bizi var olduğun her an utandırıyorsun. Bırak Beşiktaşımı bize, git!

24 Eylül 2011 Cumartesi

Kazım Kanat



Atv'deki 6 Pas programı, Ersin Düzen, Ahmet Çakar, Gürcan Bilgiç ve tabi ki Kazım Kanat...

Kazım Kanat'ın hastalığından konuşulmaktadır.

Biri der ki; Kazım abi sen neleri atlattın bunları da atlatırsın.
Ve burda Kazım Kanat'ın ağzından son derece spontane şekilde şu sözcükler dökülür;

"Beşiktaş'ın şampiyonluğunu bir daha görelim de..."

Kim ne derse desin, zamanında ne kadar kızsak da hiç kimse Beşiktaş'ı O'nun kadar medyada savunmadı. Unutulmadı!

Zeki Müren



Yıllar da geçse üstüne ses geleceğine asla inanmıyorum.

23 Eylül 2011 Cuma

Biri Efendi mi Dedi!?

Sanırım insanlara belli yaftalar yapıştırmak pek iyi bir şey değil. Hem o yaftayı yapıştıranlar hem de o kişinin kendisi için. Asıl önemlisi bu ülkede biz bunu çok çabuk yapar olduk. Sıcak kanlı topraklarda yaşamamızdan mıdır nedir bilmiyorum ortamız hiç yok. Biri ya şerefsizdir ya da adam gibi adamdır. Çok çabuk kararımızı verir ve hep öyle kabul ederiz.

Bursa maçlarının sonuçlarını hiç önemsemez oldum, özellikle Bursa'da oynanan maçları. Maçı izlemek bir zulüm. Bir takımın taraftarı 90dk boyunca rakibine küfredecek enerjiyi nerden bulur, bunu yaparken takımına ne anlamda bir destek halinde olduğunu düşünür. Her maç zaten Beşiktaşımızın akrabalarını anmakta bir hata görmedikleri gibi, rakip fiziksel olarak karşılarında olduğu zaman iyice kuduruyorlar.

Taraftarda sürekli bir ortamı germe çabası. Her pozisyonda bir isyan, bir homurdanma. Bu Bursa futbolcularının da üstüne sirayet ediyor. Belki de taraftara yaranma çabası bilemem ama rakiplerine böyle nefretle bürünmek, kendini büyük takım görenlere yakışmıyor.

Bir de bu futbolcuların teknik direktörü var. Doğruya doğru bizim başımızdayken severdim Ertuğrul Sağlam'ı. Ama Bursa kariyerinde giderek soğudum. Hele bu son maç gözümde bittiği andır. Sakın ha yanlış anlaşılmasın olayın Bursaspor ile bir alakası yok. Sadece ve sadece Ertuğrul Sağlam'ın yıllardır üzerinde taşıdığı "efendi" etiketiyle aram iyi değil artık.
O maç sonu açıklaması yenir yutulur cinsten değil. 90dk küfreden bir taraftarı nasıl tebrik eder "efendi" olan bir adam. Bizim duyduklarımızı o duymadı mı! Hakeme el kol nedir hele, anlamadan dinlemeden. Hangi efendilik çerçevesinde bu davranışlar.

Ama hata bizde insanlara çok çabuk bedenlerinden büyük gömlekler giydiriyoruz. Sonra o insanlardan o gömleği taşımalarını ısrarla bekliyoruz.

30 Ağustos 2011 Salı

Hay Forma Modanıza!

Şu formalar çıktığından beri delirmek üzereyim. Hele forzada yeni sezon formaları konusundaki yorumlar. Ne biçim bir ruh halidir. Bu ruh haline sahip olanlar Kiev maçında destek yerine köstek olanlar.

Çubuklu forma neymiş, yok kırmızı baskı neymiş. Alma arkadaşım, derdin arma değil mi senin. O formaya laf etmek nedir. Varsa bir derdin ötede dur. Klavye başında örme atkıdır aslolan diye romantik söylevler atan siz değil misiniz!? Aşkın hani renklereydi, bıktırdınız artık.

Beğenmedin sus arkadaşım, bu ne lan demek nedir, 2 tane daha forma var hepsi de son derece güzel formalar git al onları. Çoğunuz zaten stadın yanındaki çakma forma satan hırsızlardan alıyorsunuz, yarınız maça beleş girme derdinde sonra bu ne lan!

Varsa içinde derdin kusma Benim Beşiktaşıma sus yeter ki sus.

22 Temmuz 2011 Cuma

Sen Yusuf'u İzledin mi Ki?



Eskiden ben Sergen büyük futbolcuydu falan diye anlatınca babam derdi; Yusuf'u izledin mi sen hiç, O herkesten farklıydı... Doğru izleyemedik.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Kumaşı İyi Güzel İnsan...



Küçükken uyku vaktim geldiğinde, babam bana masallar anlatmadı. Seni, Yusuf Tunaoğlu'nu, Sanlı'yı anlattı. Babamdan kalan bu mirası ben de miras olarak devrederken eminim senin gibi kumaşı iyi güzel insanları anlatacağım kaptan!

13 Temmuz 2011 Çarşamba

10 Temmuz 2011 Pazar

Gönüllerin Harbi Şampiyonu



Büyük dahi, federasyonun kirli şampiyonu Edison'a karşı gönlümüzün harbi şampiyonu doğum günün kutlu olsun.

25 Haziran 2011 Cumartesi

19 Haziran 2011 Pazar

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Yazıklar Olsun!



Söylenecek tek laf bunu bıraktınız! Yazıklar olsun!

15 Nisan 2011 Cuma

11 Mart 2011 Cuma

Ne Yaptın Dayı?



Dayı amacın maksatın neydi son dakikada bu yaptığınla!

21 Şubat 2011 Pazartesi

İhanet

EkşiBeşiktaş'da jokond hislerimizin tercümanı olmuş. Fevzi'nin yediği gol kızamadım. Valerenga maçı kızamadım. Ama sen bizi, Beşiktaşımı, ekmek yediğin yere bile bile ihanet ettin. Git Ferrari. Başımızın tacı yaptık seni şimdi görmek bile istemiyoruz. Sorun kaçan maç değil. 2-2 olup bir mucize yaşayıp o maç dönebilirdi de. Ama bu senin yaptığın ihaneti asla affettirmiyor gözümüzde. Sen o formayı her sırtına geçirdiğinde bu gelecek aklımıza. Nereye gidersen git hep o dirsek hatıralarımızda artık. Alpay'ın kutsalımızı yere atması gibi, Tümer'in "O takım" demesi gibi. Git Ferrari git!

18 Şubat 2011 Cuma

Ölmeye Gelmedik Mi?

Kiev maçına siz ölmeye gelmediniz mi? Facebook sayfalarınızda kanka süper tezahürat diye paylaşıyorsunuz ya Beşiktaş seninle ölmeye geldik formanda ter olmaya geldik diye. İsmail'i, Hakan'ı ve diğerlerini ıslıklamak mıdır formada ter olmak. Nasıl bir ruh halidir bu. Maç esnasında futbolcuyu ıslıklamanın bana biri gelsin mantıklı yanını açıklasın. Futbolcuyu protesto edeceğim diye takıma zarar verdiğini düşünmüyor mu bu adamlar. Gerçekten çok yazık!

Schuster'e bir daha hak verdim. Beğenmeyen gelmesin evinde izlesin diyor adam. Sonuna kadar haklı. Gelmeyin kardeşim, sana ihtiyacı yok Beşiktaşımın. Utanmadan çıkıp arkadaş ortamlarında, biz şampiyonlukları değil renkleri seviyoruz da diyorsunuzdur. Sevinmek için sevmedik zaten demirbaş bir laf oldu artık. Hani ne oldu 4 gol takım tutkunu bir anda sildi attı mı? Ama bunları yapanlar ayda bir kere maça gelenler. Ha büyük maç var hemen bilet alalım diyenler. Pazar günü de olumsuz bir sonuç olursa yıkarlar artık o stadı.

Hani Beşiktaş her şeyimizdi. Valerenga maçından sonra çıkmadı mı bu slogan. Ne değişti o günlerden bu yana. Neden böyle sıradanlaştık. İki tane yıldız görünce aklımıza başka renklerin davranışları mı geldi yoksa. Beşiktaş taraftarı bu değil, bu olmamalı, bugün ekşide okudum ordan alıntılıyorum, gerçek Beşiktaş taraftarı bu takım sokakta oynasa bile kaldırıma çıkıp destekleyendir.

Beşiktaş bizim çocuğumuza mirasımız. Şimdi onu kollama zamanıdır. Elin adamlarına yem etme zamanı değil. Rijkard'ı gönderenler şimdi bizim dayıya dayandı farkında değil misiniz. Guti alkollü yakalanma olayında ne kadar medyada yer aldı bir bakın. Bir de Bilica'ya bakın, adam ezdi geçti kaçınız hatırlıyor. Schuster'in her yaptığı olay, her dediği manşet. Neden çünkü bu taraflı, çirkef medyaya eyvallah'ı yok adamın. Aynı Lucescu gibi, aynı Del Bosque gibi. Bunlar kafanıza dank ettirdi mi bazı şeyleri.

Türkiye'nin Barcelona'sı olacağız derdinkiler, bu kolay olmuyor. Barcelona senelerdir bu tarlayı sürüyor. Artık bitsin bu bir senede çöpe atma olayı. Futbolda, hala en önemli başarı sırrının felsefe ve istikrar olduğunu o kas kafasına sokamayan beyinler bunu anlayın artık. Kendine malzeme çıkarma derdinkilere yem etmeyin bu takımı!

Hiçbir şeyden anlamıyorsanız ya da size kar etmiyorsa. 2005 şampiyonlar ligi finalinin ikinci yarı başlangıcını izleyin. Bizim ses çıkmıyor dediğimiz stadyumda takımını gerçekten seven, her daim yanında olan taraftarın nasıl bir desibelle 3-0'lık bir hezimetten geri gelip dünya futbol tarhinin en destansı maçlarından birini yaşattığını görün. Belki o zaman anlarsınız, taraftar olmak nedir, takımının yanında olmak nedir!

15 Şubat 2011 Salı

Elveda Beşiktaşım'ın Yiğidi



İlerde evlenir çocuğum olursa, nasıl babam beni Beşiktaşla büyütürken kendi döneminin efsanelerini anlattıysa, ben de seni anlatacağım. Pascal gibi, İlhan gibi sen benim için sahadaki bizdin. Biz nasıl yanıyorsak sen de öyle yandın bu takım için. Yolun açık olsun Beşiktaşımın Son Yiğidi!